GÜVERCİN BAKIMI
1.Kümes ;
Kümes deyince aklımıza gelen konu; güvercinlerimizin rahat edebileceği, sağlık koşullarına uygun ,yaşamları süresince barınabilecekleri güvercin evlerinden söz ediyorum. Kümesleri, bahçe kümesleri ,tavan arası kümesleri ve teras kümesleri olarak sınıflandırabiliriz. Kümeslerimizin cephesini , şayet şeçeneğimiz varsa rüzgarın daha ılık estiği, sabah güneşini ve gün boyu güneş ışınlarını alabilen doğu veya güney doğu yönlerine kurarsak kuşlarımızın güneş ışınlarından azami derecede faydalanmalarını sağlarız. Böylece sabahın erken saatlerinde kümesin içersindeki havanında ılıklaşmasını sağlarız. Kümeslerin çok lüks olması önemli değildir ancak ihtiyaçlara cevap vermesi çok önemlidir. Bahçe kümeslerini ve terasta inşa edeceğimiz kümesleri yerden 45cm gibi yüksekliğe kaldırırsak, kümesin altında oluşacak hava sirkülasyonu sayesinde kümes tabanının daima kuru kalmasını sağlarız. İyi bir kümeste dikkat edilmesi gereken en önemli husus kümesin tabanının sürekli olarak kuru kalmasını sağlayan ve kuşlarımızda üst solunum problemleri yaratmayan havalandırma sistemlerinin bulunmasıdır. Bunun için belli zaman dilimlerinde devreye sokacağımız (kuşları yemleme zamanı gibi ) elektrikle çalışan havalandırma sistemlerini tercih edebileceğimiz gibi doğal havalandırma sistemlerini de oluşturabiliriz. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus kümes içersinde kuşlarımızı cereyana maruz bırakmamaktır. Bu nedenle kümeslerde tek cepheden, tercihen kümeslerin ön yüzünde alttan açılacak havalandırma delikleri ile kümesin içersine temiz hava girmesini sağlarız. Tavandan açacağımız havalandırma bacaları ile de kümesteki istenmeyen kötü hava ve kokuların dışarıya çıkmasını sağlarız. Böylece kuşlarımızı hava akımlarına (cereyan) maruz bırakmaksızın kümeslerimizin hava sirkülasyonunu sağlarız.
Ayrıca kümeslerde kuşlarımızın yuva ölçülerini ve şekillerini belli standartlara göre dizayn edersek hem kuşlarımız rahat eder hem de yuva temizliğinde bizler rahat ederiz. Standartlara uygun yuvadan kastım; bir çift kuşun yaşamlarını sürdürebileceği, rahatlıkla eşleşip yavrularını büyütebilecekleri, kolay temizlenebilmesi için altında tercihen yuva ızgarası olan, içersinde 2 adet yumurtalık konulabilen, önleri gerektiğinde kapatılabilmesi için yuva önü bulunan, yetiştirdiğimiz kuşların fiziki yapılarına uygun ölçülerdeki yuvaları kastediyorum. Bu yuvaların ölçüleri kişisel olarak değisse de, normal ölçüler 40x60x40 veya 40X70X40 gibidir. Konuyu biraz açmak gerekirse ideal bir yuva 40 cm derinlik, 60 cm genişlik, 40 cm yüksekliktedir. Bu standartlara sahip bir yuvada bir çift kuş, konulacak 2 adet yumurtalık sayesinde aynı anda bir çift yavru büyütürken, bir çiftte yumurtaya yatabilir. Yuva önleri sayesinde ise kuşlarımızı yuva içersine kapatıp, burada eşleştirerek, yemini ve suyunu burada vererek doğacak yavruların istediğimiz çiftlere ait olduğundan emin olabiliriz. Ayrıca yuva önlerine takacağımız mamalıklara yem koyarak, hem yavruya bakan çiftlere yardımcı olabiliriz, hem de yavruların ebeveyinlerine bakarak çabucak yem yemeyi öğrenmelerini sağlarız. Yuva altı ızgaraları ise kuşlarımızın dışkılarıyla temasını kestiği için yemin dışkı ile bulaşması sonucu oluşabilecek olan enfeksiyonların önlenmesinde rol oynayan çok önemli faktörlerden biridir. Ayrıca haftada bir kez bu ızgaraları kaldırmak suretiyle yuvalıkları kolayca temizleyebiliriz.
Kümeslerimizin tabanlarını günlük olarak temizlemiyorsak yere koyacağımız taban ızgaraları sayesinde kuşlarımızın dışkıları ile temasını keseriz. Kuşlar yerdeki dışkılara basmadığı için, bu dışkılar daha kısa sürede kuruyup, temizlik aşamasında ise daha kolay temizlenebilecektir. Kümeslerde kuşlarımızın suluklarını yerden takriben 50cm yükseklikteki sehpaların üstüne yerleştirirsek, içeride uçuşan tozların sulukları kirletmesini belli oranda önlemiş oluruz. Kuşlarımızın mutlaka hergün sularını değiştirip tazeleyelim. Böylece uzun süre suluklarda bayat su kalmayacağından suyun bakteri üretmesini de belli oranda önlemiş oluruz. Günlük verdiğimiz suyu direk çeşme suyu yerine, içersine bir miktar su dezenfektasyonu ilave ederek verirsek, sudan geçmesi muhtemel olan bazı enfeksiyonları önlemiş oluruz. Ayrıca kuşlarımıza yemlerini mutlaka temizlenip dezenfekte edilmiş bir zeminde veya yemliklerde vermeliyiz. Sanırım hiç kimse tuvalette yemeğini yemek istemez. Öyleyse bizlerde kuşlarımıza yemlerini özenle hazırlanmış yemliklerinde sunalım.Alacağımız bu basit tedbirlerle kuşlarımızın sağlıklı kalmalarını sağlamış oluruz.
Standartlara uygun kümes , yuva , tünek vs. örneklerini TGYB’nin fotoğraf galerisindeki salma örneklerinde görebilirsiniz.
2.Temizlik ve Hijyen ;
Temizlik ve hijyenik koşullar hastalıkların kolayca yayılmasını önleyeceğinden, mutlaka uygulanması gereken önemli tedbirlerdir.
Haftalık yapacağımız kümes temizliği, yerleri, yuvaları, yumurtalıkları, tünekleri ve kümeste kullanılan her türlü ekipmanı kapsamalıdır. Kümes temizliği birkaç aşamalıdır. Birinci aşamada kümesteki her yer ve ekipmanlar (yemlik, suluk vs ) temizlenmelidir. Bu periyotta mümkünse elektrik süpürgesi ile kümesteki her yerin küçük tozları alınır. İkinci periyotta ise bir kova içersine konulan bir miktar dezenfektasyon ilacı karıştırılmış ılık su ile bütün yüzeyler silinmek suretiyle, mikropların barınmasına uygun ortam yaratabilecek olan tozlar silinip temizlenir. Son olarak ta dezenfektasyon pompası ile püskürmek suretiyle kümesteki el girmeyen yerlerde dahil olmak üzere her yer dezenfekte edilir. Bu işleme alternatif olarak pürmüz ile yakmayı da deneyebilirsiniz.
Unutmamak gerekir ki yakma metodu da mikropların imha edilmesinde çok etkilidir. Ancak çok dikkatli olunmasını tavsiye ederim. Zira yangın çıkarabilirsiniz veya kendinize zarar verebilirsiniz.
3.Sağlıklı damızlık ;
Damızlık seçimimizi yaparken, kuşun gözle görülebilen ve aranılan vasıfları dışında ,sağlık barometrelerinin de dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Zira sağlıklı yavrular ancak sağlıklı damızlıklardan gelir. Dikkat edilecek olursa doğada sadece en sağlıklı ve en güçlü hayvanlar hayatta kalır ve onlar sürünün damızlığını oluşturur. Bizlerde tabiata fazla aykırı davranmamalıyız. Çok çabuk hastalanan bir damızlık kuşun yavruları da aynı olacaktır.Fakat sağlıklı, her türlü koşullarda hayatta kalmayı başarabilen ve hastalıklara karşı ilaç kullanmaksızın direnç gösterebilen bir damızlık, daima dayanıklı bir soyun atası olacaktır. Bilemiyorum bizler belki de posta güvercini yetiştiricisi olduğumuz için ve bu kuşlar sportif amaçlı yetiştirildiklerinden bu konuda çok hassasiyet gösterebiliriz. Ancak başka ırkları da yetiştirmiş olsaydım, aynı düşüncelerle hareket ederdim.
4.Finansman ;
Kuş bakımı sanıldığı kadar çok basit ve ucuz olmayıp, mutlaka belli oranda finansmana ihtiyaç duyulmaktadır. Bunları belirtmemdeki neden şayet yeni bir arkadaşımız bu hobiye merak salarsa, kendini nelerin beklediğini bilmesi içindir. Bu harcamaları kısaca özetlemek gerekirse; başlangıçta kuş edinebilmek için bir miktar harcama yapılır. Daha sonra kuşun olağan harcamaları vardır.Yem, ilaç, aşı, vitamin, yem katkıları vs. gibi. Form ve Performans ırklarını besleyen arkadaşların harcamaları aşağı yukarı bunlarla biterken, Posta güvercinleri ile uğraşanları daha farklı harcamalar da beklemektedir. Örneğin yarışları tertipleyen organizatörlere yaptıkları harcamalardan dolayı ödenen kuş başı ücret, ayrıca kuşları yarışlara hazırlamak için kişisel arabalarınızla veya yarış arabasıyla yaptıracağınız antrenmanlara harcanan paralar vs. Yaklaşık 80 –100 adet posta güvercini besleyip yarıştıran bir kümesin senelik harcamaları ortalama 1000 $ civarındadır.Bu bakımdan posta güvercini ile profesyonel anlamda uğraşmayı düşünen yeni arkadaşların işin bu yönünü de göz önünde bulundurmalarını tavsiye ederim.
5.Zaman ;
Hangi ırkları yetiştiriyorsanız yetiştirin, mutlaka bakımı için belirli bir zamana ihtiyaç vardır. Bu zaman diliminde eğer hava müsaitse kuşlarımızı mutlaka dışarı çıkarıp havalandırmalıyız. Bütün günü kümeslerde kapalı olarak geçiren kuşların bu özgürlüğe herşeyden fazla ihtiyacı olduğunu unutmayalım. Şayet posta güvercini yetiştiricisi ve yarışçısı iseniz size günde en az iki saat gerekiyor demektir. Sabahları 1 saat, akşamları da bir saat olmak üzere günde iki saat uçurtmak gerekiyor. Başka türlü bu GÖKYÜZÜ SAVAŞÇILARINI formda tutamazsınız.
6.Sportmenlik ;
Her türlü yarış müsabakalarında olduğu gibi güvercin sporunda da yetiştiricinin diğer yetiştiricilere karşı sportmence davranması gerektiğine inanıyorum.Yetiştirici herşeyden önce başkalarının haklarına saygı gösteren, bilgi birikimini paylaşan, dürüst, birlikte aynı hobiyi paylaşan kişilerinde hobilerini yapmalarına imkan tanıyan, başkalarına ait kuşları yakaladığında, mümkünse sahibine iade etmeyi prensip edinmiş ve elindeki ile yetinmeyi bilen bir yapıya sahip olmalıdır. Bunun gerçekleştirilebilmesi içinde mutlaka her yetiştirdiğimiz kuşumuza yıl ve isim markası takılmalıdır. Kuş alımlarında kuş sahibi, sattığı kuşla beraber kuşun markasının karşılığı olan kartını veya pedigresini vererek bir anlamda alıcıya kuşun nüfus kağıdına sahip olma imkanı tanımış olur. Sanırım bu tarzda uygulamalar ile hepimizin korkulu rüyası olan kuş HIRSIZLIĞININDA önüne belirli oranda geçmiş oluruz. Güvercin yetiştirmenin bir AMAÇ değil, bizleri birbirleriyle tanıştıran ve kaynaştıran bir ARAÇ olduğu düşüncesinin, hepimizin bu olaya bakış açısını değiştireceğini tahmin ediyorum. Ayrıca hasta kuşunu bir başka yetiştiriciye satmanın da gittiği yerde doğuracağı sonuçlar açısından son derece sportmenlik dışı bir davranış biçimi olduğunu ifade etmeliyim. Şayet kümesimizde herhangi bir hastalık varsa, bunu çevremizdeki kümeslerin sahiplerine bildirip tedbir almalarını sağlamakta herşeyden önce bir insanlık ve sportmenlik görevidir.
Saygılarımla
Rahmi BOZKIR
GÜVERCİN IRKLARI
Taklacı Güvercinler

PERFORMANS TAKLACILARI
Ülkemizde yetiştirilen en yaygın güvercin ırkıdır. Oyun performans beklentileri yöreden yöreye farklılık arz etmesine rağmen, taklacı güvercinleri genel bir bakış açısıyla detaylı olarak inceleyelim:
Bu ırk dünya üzerinde (kanat sesli taklacı) adı ile tanınmaktadır.Güvercini 1 metre kadar yükseklikten bıraktığınızda bile, yere konarken kanatlardan çıkan ses kulağı doyurucu olmalıdır. Ayrıca kuşu oda içerisinde elden bıraktığınızda yere inerken kafasını hafif öne doğru kıvırıp, ayaklarını açarak iyice germe hali vardır.Bu (perdah verme) hareketi olarak adlandırılır ve bu hareketi yapan kuşun oyunlu olma ihtimali yüksektir.Anlaşılacağı üzere taklacı güvercinlerden beklenen oyun performansıdır ve performans özellikleri oldukça detaylıdır.Performans kriterlerini maddeler halinde incelersek beklentileri daha iyi anlayabiliriz.
OYUN:
Güvercin serbest uçuş esnasında yeryüzüne paralel rotasından çıkarak, yere dik bir açıyla semaya doğru belirli bir mesafe kat eder.Ülkemizde bölgelere göre fişek, sırık, sarma,fışkırma, çekme, fırlama gibi tabirlerle ifade edilen bu hareket esnasında kuş, taklalar atarak seyir zevkini zenginleştirir.Beklenen oyun performansı bu fişekleme hareketidir ve taklalar bu hareketin bir parçasıdır.Oyun karakterlerine göre taklacıları iki başlık altında sınıflandırabiliriz.
HAVA OYUNLU TAKLACILAR (HAVACILAR)
Yüksek semada uçmayı severler,düz uçuşta hafif yükselti kazanarak fişekleme hareketi yaparlar ve 3-4 takla vurduktan sonra uçuşlarına devam ederler.Uçuş sırasında kanatları diklemesine açıp süzülme, kanatları hızla çarparak ses çıkarma gibi durumlar normaldir.Ülkemizde son yıllarda yaygınlaşan (damcı takla) merakı yüzünden bu tarz oyun yapan kuşlara ilgi azalmıştır.
KÜMES ÜSTÜ OYUNLU TAKLACILAR (DAMCILAR)
Daha çok orta semada ve düz olarak uçarlar.Oyunlarını kümes hizası üzerinde farklı yüksekliklerde yapabilirler, ancak yuvaya uzak mesafelerde oyun yapmazlar.Ülkemizde damcı takla özellikli kuşlara ilgi daha fazla olduğu için oyun performans beklentileri de oldukça fazladır.Damcıların performans kriterlerini alt başlıklar halinde maddelersek:
UÇUŞ: Olgunluk evresindeki kuş tek uçurulur.Uçuş yabaniler gibi düz olmalıdır.Ancak uçuş sırasında yabani gibi ani dalış hareketleri uygun görülmez.Yavru kuşlarda oyun açma öncesi görülen kuyruğa basma hareketi olmamalıdır.Kanatları birbirine vurarak ses çıkarma ve açıkta birkaç takla atma durumu damcılar için uygun görülmez. Buluta çıkmak diye tabir edilen çok yüksek semada uçmazlar, daha çok orta semada uçarlar.Uçuş alanları oldukça geniş ve daireseldir.Arada bir gözden kaybolacak kadar geniş bir daire çizebilirler,ancak 30 dakikayı aşan sürede görünmezlerse yuvadan uzak bir yere konup dinlenmiş olabilecekleri akla gelebilir ve kesinlikle kabul görmez.Kuşun ilk kalkıştaki bu serbest uçuş evresi 10 ila 30 dakika arası sürer ve bu evreye (kanat ısıtma evresi) denir.
SEFERE GELMEK: Kanat ısıtan kuş kümes üstüne oyunlarını sergilemek üzere gelmeye başlar.Her geliş ve gelişte gösterdiği oyun performansı (sefer) olarak ifade edilir.Bazı yörelerde kapama, başa girme yada dalış olarak ta ifade edilebilir.Sefer sayısının fazlalığı önemli bir kriterdir.Kuşun sefer aralıklarının kaç dakika olacağı yetiştiriciler arasında farklı görüşlerin olduğu bir tartışma konusudur.Ancak kanaatimiz kısa arlıklarla sefere gelen kuşun fişek mesafesinin kısa olacağı yönündedir.Aynı teoriye göre fişek mesafesi çok uzun olan kuşlarında sefer sayısı az olacaktır.Kanat ısıtıp sefere gelmeye başlıyan bir kuşun 5 ila 15 dakika aralıklarla sefere gelmesi,dinlenmesi için yeterlidir.Sefere geliş esnasında bazı kuşlar kanat kısarak(ancak kanatları gövdeye tam olarak yapıştırmadan) adeta yuvanın üstüne düşmeye başlarlar, bazı kuşlar da hız kesip kümes üstünde duraksıyarak gelirler ve oyuna girerler.Sefere süratle dalış yaparak gelen kuşlar daha çok tercih edilir.Kuşun oyuna bu dalıştan sonra gelebileceği en yakın noktadan başlaması beklenir.Oyuna girdiği en alçak noktaya (çökme mesafesi) denir.Tarifler diz hizası ( 30-60 cm) veya adam boyu (150-200cm) yere gelmek şeklinde de olabilir.Dalışını tamamlayan kuş fişekleme hareketinin başlangıcında takla atıp ara vermeden tırmanışa devam ederse ,başlangıçta atılan taklaya (taban taklası)denir.Taban taklası kuşa artı değer katar. Fişekleme yere tam dik bir açıyla olmalıdır.Açı daralırsa ,örneğin yere 60-70 derecelik bir açıyla fişekleme olursa kuşa değer kaybettirir.Bura da bahsedilmesi gereken önemli bir konu da açının dikliğiyle fişek mesafesi arasındaki ilişkidir. Dar açıyla fişekliyen kuşların fişek mesafesi çok daha uzun olur.Kuşun kaç metre fişeklediğinden bahsetmeden önce nasıl bir açıyla fişeklediğinden bahsetmek daha uygundur.Kuş belirli bir yüksekliğe fişekleyip taklalar atar ve taklalar esnasında kendini bir miktar yukarı çeker, buna (sıçrama) adı verilir.Taklalardan sonra kuş bozmadan fişeğe devam eder.Fişekleme hareketi seri ve süratli olmak zorundadır,kuş kesinlikle gevşememeli ve dik rotasından çıkmamalıdır.Standart bir kuş fişekleme esnasında 3 ila 8 takla atabilir. Performans esnasında takla ve kanat sesleri net duyulmalıdır.Bazı kuşlar fişeklerken aynı zamanda kendi eksenleri etrafında dönerek burgu hareketi yaparlar.Bazıları da gerilmiş pençe gibi ayaklarını hareket ettirerek tırmanma hareketi yaparlar.Bu özellikler oyundaki seyir zevkini artırır.Kuşun toplam fişek uzunluğu da önemlidir.Kuşlar dik açıyla 5 metreden 30 metreye kadar bozmadan fişekliyebilir.Daha önce de bahsettiğimiz gibi fişek mesafesi uçuş süresi ve sefer sayısıyla da bağlantılıdır.Örnek vererek açıklarsak 5-15 dakika arayla sefere gelen bir güvercin 15-30 metre arası bozmadan fişekliyebilir.Fişeğin en üst noktasında vurulan taklaya (bağlama taklası) denilir.Oyunu bağlıyan kuş birkaç metre süzülerek yükseklik kaybeder ve boşaltma hareketini yapar.Hemen yere paralel rotasına girerek seri kanat atışlarıyla kümes üzerinden uzaklaşır.
İNİŞ: Kuş inişini kalktığı yere,kümes üzerine veya önüne yapar.Başka yere konma kesinlikle kabul edilmez.Hatta bazı kuşçular kümes önünü bile kabul etmezler,kuşun direk kümes içine inmesini isterler.Kuş normal sefere gelişinden daha düşük bir süratle gelir,daha az bir mesafe fişekler.Kanatlar daha dar bir açı yapar,kuş askıda kalır.Bacaklar sanki bulunduğu yerden yere yetişecekmiş gibi gerilir.Harmanlama olarak tabir edilen kendini havada tartarak,esneyerek,net ve sesli taklalar atarak alçalır.Kuşun yere ulaşması ne kadar uzun süreli ve ne kadar bol taklalıysa gösterinin finali o kadar güzel olur.
Adana Irkı Güvercinler

Dünyada “Adana Dewlap” adı ile tanılan bu güvercinler, yurdumuzda Adana adı ile bilinmektedirler. Almanya’da “Adana wammen” ya da “kupeli dewlap” adı ile tanınırlar. Ülkemizde ağırlıklı olarak Çukurova bölgesinde yetiştirilmektedirler. Adana, Ceyhan, Mersin, Tarsus gibi yerleşim birimlerimizde yoğun olarak bulunurlar. Ancak bu güvercinler Güneydoğu bölgemizdeki yerleşimlerin yanı sıra diğer bölgelerimizde de beğenilmekte ve beslenmektedirler. Yabancı kaynaklarda köken olarak Lübnan dewlaplarından (Lübnan gerdanlı ırkları) geldiklerine ilişkin bilgiler bulunmakla birlikte, bu bilgilerin doğruluğu tartışılabilir çünkü Adana ırkı güvercinler ile Lübnan dewlapları ile arasında gerek fiziksel gerekse uçuş özellikleri bakımından belirgin farklar bulunmaktadır. Osmanlı döneminden beri ülkemizdeki yetiştiriciler tarafından uzun yıllar içinde ırka farklı özelliklerin de katılmasıyla kendine özgü bir renk, form ve uçuş özelliği kazanan bu güvercinler, bugün Suriye’de de yetiştirilmekte ve burada bile Adana adı ile tanınmaktadırlar. Dünyada İngilizce olarak dewlap adı ile bilinen gerdanlı güvercinler ile akraba olan Adana güvercinleri, dewlaplardan ayrı bir ırksal yapıda olmamakla birlikte, farklı bölgesel özelliklere sahip oldukları için ayrı bir bölgesel grup olarak değerlendirilmelidirler. Adana güvercinleri gerdanlı güvercinler içinde ayrı bir ırk olarak yer almaktadırlar. Yurdumuzda bu güvercinlere yerel olarak, “cins”, “yerli”, “küpeli” gibi adlar verilmektedir. Küpeli (Earring Dewlap) denmesinin nedeni, Adana güvercinlerinin bazılarında görülen bir renk yapılanmasından kaynaklanmaktadır. Küpeli olarak adlandırılan güvercinlerde, kuşun kulağının altından başlayan beyaz renkli tüyler boyuna doğru bir küpe gibi uzanırlar. Adana ırkı güvercinlerimizde, gaga yapısı diğer dewlap ırklarına göre biraz daha uzun olan güvercinler de bulunmaktadır. Uzun gaga olanlarına “Tartaç” adı verilir ve Adana ile Ceyhan’da daha çok yetiştirilirler. Gaga yapısı kısa olan ve bu bakımdan dewlap standartlarına daha uygun olduğunu söyleyebileceğimiz diğer tipler ise “Töme” adı ile bilinirler ve Tarsus civarında daha yaygın olarak bulunurlar. Mersin civarında ise her iki tip de bulunmaktadır.
FİZİKİ YAPILARI
Adana güvercinleri diğer Dewlaplardan vücut yapısı olarak biraz daha küçüktürler ve dolayısıyla daha hafif olurlar. Bunun dışında uzun gagalıları saymazsak, tüm fiziki yapıları dewlap ırkı ile aynıdır. Çok karakteristik bir kafa biçimleri vardır. Alın kemikleri gagadan itibaren düz devam ediyormuşçasına uzanır. Alın çukurluğu yoktur. Kafanın üzerinde biraz düzlük bulunur ve bu tip de olanlar “çekiç kafa” olarak adlandırılırlar. Boyunları biraz kalın ve uzundur. Boynun altında bu güvercinlere klasik biçimini veren gerdan yer alır. Gerdan boyun derisinin belirgin ve sarkık biçimde olmasına verilen isimdir. Bu güvercinlerde gerdan hemen gaganın altından başlar ve gaga ile gerdan arasında çukurluk bulunmaz. Bacaklar yay gibi durur. Göz renkleri genellikle kırmızı, koyu portakal ve tonlarıdır. Bazen çakır gözlü olanlarına da rastlanır. Bu güvercinlerin ayakları biraz uzun ve paçasızdır. Kanatlarda baştan itibaren 8 ya da 9 telek beyaz olmak durumundadır. Kuyruk beyaz olmaz kuşun kendi renginde olur.
RENK ÇEŞİTLERİ VE RENK YAPILANMASI
Adana güvercinlerinin çeşitli renkleri bulunmaktadır. Mavi, siyah, beyaz, kırmızı, sarı, bunların başında sayılabilir. Bu renklerin çeşitli kombinasyonları ve tonları görülebilir. Her rengin özel bir adı vardır. Bu renklerden, örneğin mavi olanına Adana’da “Şami” adı verilmektedir. Bu adlandırmanın yanı sıra, her kuşun renk yapılanmasına ve kuşların üzerlerinde bulunan bazı işaretlere göre farklı adlandırmalar da söz konusudur. Bu renk yapılanma sıfatların başlıcaları, Başıbeyaz, Bozuk, Aynalı, Katrani, Muskalı, Gerdanlı, Küpeli ve Safi gibi adlarla bilinmektedir. Örneğin Şami denilen kuş, üzerinde beyaz renk yamaları bulunduruyorsa “Aynalı Şami” olarak adlandırılır.
Sakar: Bu renk güvercinler bütünü ile siyah renklidirler, ancak kanat telekleri beyazdır.
Şami: Bu Renk güvercinler, taklacı güvercinlerdeki gök rengine benzerler. Açık mavi tonda olup kanat üzerleri siyah şeritlidir.
Zırhlı: Şami olarak adlandırılan güvercinlerde, işaret geni “pul” ise bu kuşlara zırhlı denmektedir. Bu güvercinlerin kanatları üzerinde işaret olarak şerit bulunmaz. Bunun yerine pul pul ufak lekeler halinde siyahlıklar bütün kanat üzerine dağılmış olarak gözlenir. Bu açıdan Taklacı güvercinlerdeki çakmaklılara benzerler.
Meverdi: Beyaz ve kırmızı tondaki kuşlara bu ad verilir. Kırmızının değişik tonları görülebilir. Şeritli ve şeritsiz olmalarına göre farklı şekilde adlandırılırlar. Şeritli olanlarına “çubuklu” şeritsiz olanlarına “Şarabi meverdi” denilir.
RENK YAPILANMA SIFATLARI
Katrani: Şami olarak adlandırılan güvercinlerde işaret geni “yoğun pul” ise bu güvercinler katrani olarak adlandırılmaktadırlar. İşaret geni yoğun pul olduğunda kanatlar üzerindeki siyah lekeler bütün kanat üzerini kapatacak şekilde yayılırlar ve kuşun kanadının üzeri siyah kaplama gibi görünür. Bu açıdan taklacı güvercinlerdeki miskilere benzerler.
Küpeli: Küpeli olarak adlandırılan güvercinlerde, kuşun kulağının altından başlayan beyaz renkli tüyler bir yama şeklinde boyuna doğru uzanırlar ve burada kesilirler. Bu renk yapılanmasına küpe adı verilmektedir. Adana güvercinlerinde küpe yaygın görülen bir desendir.
Sakar: Kuşun gagasının üzerinde, alnının orta yerinde bazen beyaz bir leke bulunur. Yama şeklindeki bu lekeye sakar adı verilmektedir. Adana güvercinlerinde sakar yaygındır. Muskalı adı da verilir.
Aynalı: Adana güvercinlerinde kuşun vücudu üzerinde değişik yerlerinde, özellikle kanatlar üzerinde görülen beyaz büyük yamalara ayna adı verilmektedir. Bu tür güvercinler alacalı bir yapıya sahiptirler. Beyaz yamaların dağılımında belli bir düzen bulunmaz.
Safi: Bu tür güvercinler beyaz ağırlıklıdır. Ancak boyun kısımları renkli olur.
UÇUŞ ÖZELLİKLERİ
Her şeyden önce Adana güvercinleri renk için yetiştirilmezler. Bu güvercinlerde renk önemli değildir. Bu güvercinler tam bir performans kuşudurlar. Adana güvercinleri uçuş özellikleri bakımından diğer dewlaplardan farklı özelliklere sahiptir. Özellikle dalış şekilleri farklıdır. Adana güvercinleri fazla uzun süreli ve büyük gruplar halinde uçurulmazlar. Daha çok 3–4 kuşluk gruplar halinde uçurulurlar. Her bir gruba “Posta” adı verilir. Her posta, postadaki en iyi kuşa göre isimlendirilir. Örneğin Zırhlı postası, Küpeli Şami postası gibi. Her posta içinde bir kuş “Öncü” olarak adlandırılır. Diğerleri ise “Takipçi” olarak adlandırılırlar. Öncünün özelliği aşağıdan parıltıyı gördüğünde dalışı başlatmasıdır. Takipçiler ise öncüyü izlerler. Sadece takipçilerden oluşan bir postayı aşağıya indirmek çok zordur. Her posta uçuş stillerine göre özel olarak seçilerek birleştirilmiş kuşlardan oluşur. Bu seçimi yetiştirici yapar. Bir postayı oluşturmak gerçekten tecrübe gerektirir. Yanlış oluşturulmuş postalar, posta içindeki iyi kuşların performansını olumsuz etkiler. Uçurulduklarında havada daireler çizerek yavaş yavaş yükselirler. Nokta yüksekliğe kadar çıkabilmektedirler. Ancak yerden yönetebilmeleri için çok yükseğe çıkmaları tercih edilmez. Uçurulan bir postanın 15–30 dakika içersinde istenen yüksekliğe ulaşması beklenir. En önemli uçuş özellikleri dalıcı olmalarıdır. Yerden verilecek bir pırıltı veya işaret sonrası hızla dalışa geçerler. Dalış sırasında kuştan beklenen kanatlarını kapatmasıdır. Kanatlar açık olmamalıdır. Ancak bazı güvercinler dalma sırasında kanat çırparlar. Bu tür kuşlar daha çok tercih edilmektedirler. Ayrıca dalış sırasında kuş sarmal dönme yapmamalıdır. Yere gelmeden az önce kanat açarak fren yapar ve konarlar. Adana güvercinleri iki kuşun ancak sığabileceği kapısı kapanabilen küçük bölmelerden oluşan dolaplarda barındırılırlar. Dolapların kapakları geceleri kapalı tutulur. Dolap içinde her çiftin kendine ait bir bölmesi bulunur. Uysal ve sakin yaradılışlı olun Adana güvercinleri dolap içindeki kendi bölmelerine kolaylıkla alınabilirler. Hatta bölmenin kapağını açtığınızda kendiliklerinden dolaba girerler. Bu özellikleri önemlidir çünkü ikinci postanın uçurulması için ilk postanın dolaba alınması gerekmektedir. Bir posta havada iken genellikle ikinci posta uçuşa bırakılmaz. Bir Adana kuşundan beklenen yüksek uçuş ve hızlı iniştir. Adana kuşları iki tip iniş sergilerler. Düz iniş adı verilen şekilde, kuş yuvaya doğru pike yapar ve dönük bir biçimde yuvaya iner. Düz iniş daha çok Adana çevresinde gözlenir. Makaslı iniş adı verilen diğer tipte önden gelen kuş dönük olarak iner, onu takip eden kuşlar mutlaka yere doğru kanat çırparak inerler. Bazı durumlarda öndeki kuşun da kanat çırptığı (makas yaptığı) görülür. Makaslı inişte, iniş hızı daha fazladır. Makaslı iniş Mersin çevresinde gözlenir. İyi bir Adana kuşunun 200 m. kadar yükselmesi, 15 dakika kadar havada kaldıktan sonra 1-2 saniye içinde dalışını bitirmesi gerekmektedir. Bu kuşların dalış sırasındaki hızları 100–130 km/sn kadar olabilmektedir. Kuşlar uçurulduktan sonra aşağıdan verilecek pırıltının zamanı çok iyi tayin edilmelidir. Pırıltı, kuşların yüzü salmaya dönük olduğunda verilmelidir. Böyle olduğunda kuşların pırıltıya verecekleri yanıt çok hızlı ve seri olmaktadır. Eğer aşağıdan pırıltı verilmezse uçuşlarını 1-2 saat kadar sürdürürler.
UÇUŞ EĞİTİMİ
Adana güvercinlerine bu uçuş özelliklerinin kazandırılabilmesi için, 2–3 aylık yavru iken eğitime başlamak gerekmektedir. Uçuş için genel olarak erkek güvercinler seçilirler. Ancak dişilerin de benzer bir performans göstermesi mümkündür. Eğitime tabi tutulacak yavrular, yavrulara kazandırılmak istenen özelliklere sahip diğer güvercinler ile birlikte uçurularak belli özellikleri görmeleri sağlanır. Eğitim önce kanat hamlıklarının alınması ile başlar. Daha sonra bunu nefeslendirme takip eder. Adana güvercinleri ikili ya da üçlü gruplar halinde uçurularak alıştırılırlar. Uçuş sırasında istenen yüksekliğe çıkmaya alıştırıldıktan sonra verilen işareti takiben hızlı dalış geliştirilir. Bir yavru bu eğitimi aldıktan sonra uçuş özelliğine bakılarak öncü veya artçı olarak belirlenip düzenli uçurulmaya başlanır. Eğitimli bir Adana kuşunun bu performanslarını ortalama 8 yıl kadar sürdürebildikleri gözlenmiştir. Ömürleri ortalama 12 yıl olan bu güvercinler, 7 aylık olduklarında çiftleştirilirler. Bahar ve yaz dönemleri yavru alma dönemleridir. Bu kuşların yumurta ve tagrit dönemi adı verilen iki ayrı uçuş dönemi vardır. Tagrit adı verilen dönemde erkek kuş dişiye karşı çok kızgın (istekli) bir durumdadır. Bu dönem kuşların uçuş sırasında performanslarının dorukta olduğu bir dönemdir. Bu kuşlardan daha iyi performans elde edebilmek için, bu kuşların yavru bakmalarına izin verilmez. Bütün ömrü içinde 1 ya da 2 kez yavru bakmaları uygun görülür. Daha fazlası uçuş performansını olumsuz etkilemektedir. Yetiştiricilerinin vereceği işaretleri anlayıp öğrenebilmesi için defalarca uçurularak antrenman yaptırılırlar. Bu güvercinler gerçekten de zeki kuşlardır. Bu çalışma temposu içinde yetiştiricileri ile aralarında belli bir anlaşma gelişir. Bu bakımdan Adana güvercinleri yetiştiricilerinin ilgisine sürekli ihtiyaç duyarlar. Adana güvercini yetiştirmek uzun bir tecrübe gerektirir. Yetiştiricinin kuşlarının özelliklerini ve kendilerine özgü yeteneklerini çok iyi algılayabilmesi şarttır. İyi bir yetiştirici elinde olmayan iyi kuşlardan iyi bir performans beklemek boşa olur. Son yıllarda yurt dışına götürülen Adana kuşlarından beklenen verimin alınamaması, yabancıların Adana kuşlarını diğer dewlap ırkları ile aynı gibi görmelerine neden olmaktadır. Bu durum kanımca yurt dışında gerçekten tecrübeli yetiştiricilerin olmamasından kaynaklanmaktadır. Bunun yanı sıra Adana güvercinlerinde son yıllarda farklı gerdanlı ırklarla yapılan eşleştirmeler sonucu “Çandır” adı verilen melez ırklar ortaya çıkmıştır. Bu tür bilinçsizce yapılan eşleştirmeler sonucu Adana ırkına özgü dalma özellikleri yok olma eğilimine girmiştir. Bu durum Adana ırkı için ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Adana güvercinleri son yıllarda Almanya’da çalışan Türk işçileri tarafından Almanya’ya götürüldüler. Bu nedenle bugün Almanya’da da tanılan ve bilinen bir ırkımızdır.
Ankut Irkı Güvercinler

Ülkemizde gut, gud, kut gibi adlarla da anılmaktadırlar. Dünyada “Ankut Trumpeter” ya da “Ankhut Trumpeter” adı ile bilinen bu güvercinler yurdumuzda genel olarak Ankut adı ile bilinirler. Köken olarak Orta Asya Türkmenistan kaynaklı olan bu güvercinler, bizim yerli ırklarımızdan olmakla birlikte, Türklerin göçleri ile birlikte dünyaya yayılmışlardır. Bu göçler tek bir tarihte ve tek bir yöne olmayıp farklı zaman dilimlerinde farklı bölgelere yönelmiştir. Bu bakımdan Ankut ırkı güvercinler de Ortadoğu’dan, Rusya’ya ve Anadolu’nun içlerinden Avrupa’ya kadar dağılmışlardır.
Ülkemizin dışında Rusya’da da yetiştirilmektedirler. Bugün bizim değerini bilemediğimiz Ankutlara Ruslar, sahip çıkmaktadırlar. Ancak çeşitli Rus kaynaklarında, Russian Trumpeter (Russian Barabanshik) ve Bokhara Trumpeter (Bokharski Barabanshik) adları ile bilinen Rus trumpeter ırklarının kökeninin Ankut ırkı olduğu belirtilmektedir. Dünyada genel olarak Trumpeter olarak adlandırılan ötücü güvercin ırklarının bir çok çeşidi bulunmaktadır. Bu güvercinlerden ülkemizde Ankut, Demkeş, Kumru ve Bayburt olmak üzere 4 ayrı ırk yetiştirilmektedir. Bu ırklardan Demkeş ve Ankut’un ortak özellikleri “Dem Çekme” adı verilen ötüş şekilleridir. Dem çekme tabiri tasavvuf müziğinde ve genel olarak Türk müziğinde doğaçlama olarak yapılan sunum sırasında sazlardan birinin soliste sürekli ya da aralıklı olarak eşlik etmesi anlamına gelir. Bu daha çok solistin detone olmaması amacı ile yapılır. Bu güvercinlerin ötüşü dem çekmeye benzetilmektedir.
ESKİ TÜRK TOPLULUKLARINDA ANKUTLAR
Ankut ırkı güvercinler, İslamiyet öncesi Türk topluluklarında ve Şaman geleneklerinde değer verilen ve uğurlu kabul edilen bir güvercindirler. Bu topluluklarda bir çadırda çocuk doğduğunda, bir erkek Ankut güvercini o sabah çadırın üzerine gelip konar ve ötmeye başlarsa, bu durum o çocuğun ilerde Şamanlık yetenekleri olacağı anlamında yorumlanmaktadır. Türk toplumunda Ankut güvercinlerinin özel bir yeri ve önemi vardır. Bunun en önemli nedeni İslam dininin kurucucu Hz Muhammet’in halifelerinden Hz. Ali’nin bu güvercinlerden beslemiş olmasıdır. Evliya Çelebi, Hz. Ali’nin de “kırmızı çatal ibikli çakşırlı güvercin” beslediğini ve bu bakımdan bunları beslemenin sünnet olduğunu yazmaktadır. Burada bahsedilen güvercinler bizim bugün “Ankut” adı ile adlandırdığımız kuşlardır. Çatal ibikten kastedilen şey çift tepedir. (takka, perçem) Çakşır işe paça (tozluk) anlamındadır. Evliya Çelebinin Seyahatnamesinde, Peygamberimizin torunu ve Hz. Ali’nin oğlu olan ve 680 yılında Kerbela’da öldürülen İmam Hüseyin’in atmaca ve doğan avladığı, ayrıca çakşırlı (paçalı) kut güvercin beslediği yazılıdır. Evliya çelebi bu bakımdan 1638 yılında, İstanbul’da kuşu kuş ile avlayan avcıların, pirimiz İmam Hüseyin’dir dediklerini belirtiyor. Gene Evliya Çelebinin belirttiğine göre Ankutların, Sadekut, Taçlıkut, Çakşırlıkut (paçalı) gibi çeşitleri bulunmaktadır. Şanlıurfa’da günümüzde Ankutların uğurlu olduğuna inanılıyor. Bu inanış kaynağını çok eskilerden almaktadır. Hz Eyyüp’ün mağarasında beslediği bilinen bu güvercinlerin, halk arasında çocuğu olmayan kadınlara uğur getirdiği ve hatta gece uykusunda korkan kadınların dertlerine deva olduğu söyleniyor. Hz Eyyüp, cüzzam hastalığına yakalandığı için bir mağaraya çekilmiş ve yaşamını burada devam ettirmiştir. Kendisine burada eşi bakmıştır. Hz Eyyüp’ün bu mağarada Ankut ırkı güvercinler yetiştirdiği bilinmektedir. Günümüzde bu mağara, Şanlıurfa ilimizin 2 Km kadar güneyinde, Eyyubi mahallesinde bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Halk arasında bir şifa yeri olarak kabul görmekte ve ziyaret edilmektedir. Ankut ırkımızın toplumumuzda böylesine derin ve köklü bir yeri olmasına ve bu kuşları beslemenin dinen sünnet sayılmasına karşın, son dönemde bu ırkı yetiştirenlerin sayıca azalması sonucu bu ırkımız artık ciddi şekilde yok olmuştur. Bu gün daha çok Doğu ve Güneydoğu illerimizde ve özellikle de Diyarbakır’da bulunurlar. Nevşehir’de de yetiştirildikleri bilinmektedir.
FORM ÖZELLİKLERİ
Dünyada “Ankut Trumpeter” ya da “Ankhut Trumpeter” adı ile bilinen bu güvercinler uçuş kuşu değildirler. Uçurulduklarında fazla uçmadan konarlar. Bu nedenle yuva içinde ve bahçelerde form güzellikleri için beslenirler. Bir tür süs kuşu olan bu güvercinlerin en önemli özellikleri, “dem çekme” adı verilen ötüş şekilleridir. Yetiştiriciler arasında, dem çekme özellikleri ve sürelerine göre değer biçilirler. Dem çekişleri dikkat çekicidir. İyi dem çeken bir Ankut güvercininin en az 40–45 dakika kadar dem çekmesi aranan bir özelliktir. Ankutlar “Kamış paça” tabir edilen tarzda uzun ve geriye doğru kıvrık şekilde paçalı olurlar. Paçasız olanı yoktur. Çift tepelidirler. Kafanın önünde düzgün bir perçem, arkada ise düzgün bir takka bulunmalıdır. Tepesiz olanlarına nadiren rastlanmaktadır. Bunlar kırma kuşlar olup değersizdirler. Gözler parlak ve açıktır. Tüy rengi parlak ve canlı olmalıdır. Gagaları normalden biraz uzun olur. Vücutları normal güvercinlere göre biraz daha iri yapılıdır.
RENK ÇEŞİTLERİ
Ankut ırkı tek renk olarak karşımıza gelmektedir. Kızıla çalan kahverengi tonda bir renkleri vardır. Bu rengi pas rengi olarak da tanımlayabiliriz. Bu rengin biraz açık ya da biraz daha koyu tonları olabilmektedir. Ancak renk canlı olmalıdır. Bir de “Ala gut” adı verilen bir rengi daha bulunmaktadır. Bu renkte kanat telekleri beyaz diğer taraflar kızıl-kahverengidir. Ülkemizde dem çekme özelliği olan diğer güvercin ırklarından Kahverengi Demkeşle, Ankut birbirine benzerler. Demkeş biraz daha iri vücutludur. Ancak her iki ırkın ötüş şekilleri (kuğurmaları) birbirinden farklıdır. Konya yöresinde Ankut ve Demkeş güvercinlerinin, ahırlardaki örümcekleri yedikleri düşünülmektedir. Bu bakımdan bu güvercinlere bu bölgemizde “ahır kuşu” adı verilmektedir. Günümüzde kuş pazarlarında ara sıra rastlanan Ankutlar, form olarak genellikle bozuk bir yapıdadır. Büyük olasılıkla bunlar kırma kuşlardır. Demkeşlerle Ankutların kırıldığı bilinmektedir. Bu tür kırmalarda en dikkat çekici fiziksel özellikler, paçaların olması gereken uzunlukta ve şekilde olmaması, ön tepe ve takkanın düzgün bir yapıda olmaması, kuşun genel renginin parlak ve canlı olmaması, renklerinin solukluğu ve özellikle de karışık renkli olabilmeleridir. Ankut ırkımız bugün gerek kırılmalar gerekse ilgisizlik yüzünden süratle yok olmaktadır. Korunması için acilen önlemler almak gerekmektedir.
Bağdadi Irkı Güvercinler

Ülkemizde Bağdadi, Bağdat, Bağdadiye ve Bağdatlı adları ile bilinen bu güvercin ırkı, Irak kökenlidir. Dünya da “Bagdat”, “Baghdad”, “Bagdette” gibi adlarla bilinmektedir. Günümüzde doğu ve güneydoğu bölgelerimizde yetiştirilmektedir. Dünyada ve özellikle de Avrupa’da köken olarak bu ırktan kaynaklanan çeşitli tipte Bağdat güvercinleri bulunmaktadır. Bu güvercinlerle bizim yetiştirdiğimiz Bağdat güvercinleri arasında köken olarak kan benzerliğinin dışında fazla bir benzerlik yoktur. Ülkemizde yetiştirilen Bağdat güvercinleri daha çok Suriye Bağdatlarına benzemektedir. Ayrıca Lübnan’da “Mijris” adı ile bilinen ve Carrirer ırkı ile akraba olduğu tahmin edilen güvercinler, bizim Bağdat olarak adlandırdığımız güvercinlere oldukça yakındır. Bağdat güvercinlerinin burun üzeri eti ve göz çevresi halkası daha belirgin olanları ülkemizde “Carrier Bağdadi” olarak bilinmektedir. Bunlar Carrier ırkı ile bağdadilerin kırılması sonucu elde edilmiş kuşlardır. Ülkemizin batı bölgelerinde, Irak yöresinden ve Doğu bölgelerimizden getirilen güvercinlere genel olarak Bağdat adı verme gibi yanlış bir eğilim olmakla birlikte, Bağdadi adı, gerek doğu ve güneydoğu, gerekse diğer bölgelerimizde ayrı ve kendine özgü özellikleri olan bu ırkı karakterize etmektedir. Bazen posta güvercinlerine Bağdat denildiği de olmaktadır. Bağdadi güvercinleri eski dönemlerde posta güvercini olarak kullanılmış olmakla birlikte, bugün bildiğimiz posta güvercinleri ile ayrı ırkları temsil etmektedirler. Yöresel olarak “Posta Burunlu” ve “Homoma” gibi adları vardır. Bağdadi güvercinlerini, bir yere yuva yaptıktan sonra, başka bir yere alıştırmak imkansız gibidir. Aradan 10 yıl geçse bile bıraktığınızda, ilk yuvasına geri döndüğü söylenmektedir. Bu özellikleri onları gerçekten de çok değer verilen bir güvercin haline getirmiştir.
TARİHİ GEÇMİŞ
Bağdat güvercinlerinin Türkler tarafından yetiştirilmeye başlaması Büyük Selçuklular döneminde başlamıştır. 1000 li yılların başlarından itibaren bugünkü Ortadoğu bölgesinde egemen olmaya başlayan Büyük Selçuklular, Tuğrul beyin 1055 yılında Bağdat’a girmesi ile birlikte bölgeye bütünü ile egemen olmuşlardır. Bu yıllarda Bağdat güvercinleri Türkler tarafından posta amaçlı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra I. Haçlı seferi olarak bilinen ve 1098 yılında Kudüs’ün alınması ile son bulan savaşlar sırasında Türkler, Bağdat güvercinleri aracılığı ile haberleşmeyi sağlamışlardır. 1169 yılında Eyyubi hanedanlığının ilk hükümdarı olarak Mısır’a hükümdar olan Selahaddin Eyyubi’nin haçlı orduları ile olan savaşları sırasında ve özellikle de III. Haçlı ordularının 1191’de Akka kuşatması sırasında bütün haberleşme sistemini Bağdat güvercinleri ile sağladığı bilinmektedir. Haçlı orduları vurdukları bir güvercin sonucu bu haberleşmenin varlığını ortaya çıkarabilmişlerdir. Bu olaydan sonra o yıllarda Avrupa’da unutulmaya yüz tutmuş olan posta güvercini ile haberleşme geleneği yeniden canlandırılma yoluna gidilmiştir. Bu amaçla 1191’den sonra bazı Bağdat güvercinleri Haçlı orduları aracılığı ile Avrupa’ya götürülmüştür. Bağdat ırkı güvercinlerin Avrupa’ya ilk gönderilmeleri bu şekilde gerçekleşmiştir. Bu güvercinler yüz yıllar sonra 1800 lü yılların başlarından itibaren Belçika’da geliştirilmeye başlanan modern posta güvercinlerinin elde edilmesinde kullanılmışlardır. 1200 lü yılların başlarında Bizans İmparatorluğu aracılığı ile Anadolu’ya da hakim olan Haçlı orduları İskenderun ile İstanbul arasında Bağdat güvercinlerini kullanarak bir haberleşme sistemi yaratmayı başarmışlardır. Bağdat güvercinlerinin Anadolu’da kullanımları 1200 lü yılların başında bu şekilde başlamıştır. Bir yüz yıl kadar sonra Osmanlıların Anadolu’da egemenlik kurmalarını takiben bu güvercinlerin kullanımının devam ettiği bilinmektedir. Osmanlı ordularının seferleri sırasında sepetler içinde bir çok güvercin taşındığı ve bunların haberleşme amacı ile kullanılan Bağdat güvercinleri olduğunu tarih kitapları yazmaktadır. Bağdat’ın Osmanlı devleti topraklarına katılması 1534 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde olmuştur. Daha sonra bir ara tekrar İranlıların eline geçen Bağdat, son olarak 1639 yılında 4. Murat devrinde yeniden alınmıştır. Hata 4. Murat Bağdat’ı almasının anısına İstanbul’da bugün Topkapı sarayı içinde bulunan ünlü Bağdat köşkünü yaptırmıştır. Bağdat güvercinlerinin Osmanlı dönemi öncesinden beri Irak’ta yetiştirildiği bilinmektedir. Osmanlı döneminde de bu güvercinler bölgede yetiştirilmeye devam edilmiş ve geliştirilmişlerdir. Bu güvercinler, eski dönemlerde, tüm çevre bölgelerde değer verilen ve bilinen bir güvercin ırkıdır. Bir çok kaynakta adından bahsedilen bu güvercin ırkı için, dönemin en değer verilen ve en pahalı kuşu olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.
SALMA YARIŞLARI
Daha çok haberleşme amaçlı kullanılan bir kuştur. Uzun uçması ve yuvasına bağlılığı onu, iyi bir posta güvercini haline getirmiştir. Oyunlu bir kuş değildir, takla atma gibi özellikleri bulunmaz. Anadolu’da eski devirlerde salma kuşu olarak kullanılmıştır. Salma kuşları, genel olarak belli bir uzaklığa götürülüp bırakılan ve yuvasına ne kadar kısa sürede dönerse o kadar değerli kabul edilen güvercinlerdir. Anadolu’da Osmanlı döneminden beri devam eden eski bir gelenek olan salma yarışlarında kullanılan güvercinler, genellikle bu ırkımızdır. Salma yarışları, farklı kuşçuların, kuşlarını belirlenen uzak bir noktadan aynı anda bırakmaları ile başlar. Kimin kuşu yuvasına daha önce dönerse o kuşçu yarışı kazanmış sayılır. Kuşların bırakıldıkları uzaklıklar, 50–100 km arasında değişmektedir.
EVLİYA ÇELEBİ VE BAĞDAT GÜVERCİNLERİ
Evliya Çelebi Bursa’dan bırakılan Bağdat güvercinlerinin, İstanbul’a hemen ulaşabildiklerini söylemektedir. Bu güvercinler hakkındaki en eski bilgileri 1650’li yıllarda Bağdat’ı ziyaret eden Evliya Çelebi’den almaktayız. Evliya Çelebi, bu güvercinlerden övgü ile uzun uzun bahsettikten sonra, Bağdat’ta bu güvercinlerin kökenini araştırarak bizlere çok değerli bilgiler aktarmaktadır. Bu bilgilere göre, Bağdat güvercinlerinin geçmişi oldukça eskilere kadar gitmektedir. Bağdat’ta bulunan “kuşlar kalesi” denilen kalenin içinde yer alan eski kilisedeki papazların, bu kuşları haberleşme amacı ile kullandıklarını, bu geleneğin onlardan sonra Bağdatlı tüccarlar tarafından devam ettirildiğini ve geliştirildiğini belirtmektedir. Bu kuşların o dönemde Mısır, Dimyat, İskenderiye, Cezayir, Tunus, Fas, Merakeş, Yembu, Cidde, Mekke ve Yemen’de beslendiğini gene Evliya Çelebi’den öğrenmekteyiz. Bu güvercinler o dönemde, Şam’a, Mısır’a, Halep’e, Hind ve Sind’e götürülüp sırtlarına kağıtlar bağlanıp bırakılıyorlar ve buralardan Bağdat’a geri geliyorlardı.
FİZİKİ ÖZELLİKLERİ
Bağdat güvercinleri, normal güvercinlere göre daha iri bir ırktır. Vücut ağırlıkları 500-600 gramdan aşağı olmaz. Bir kilo gelenleri de bulunmaktadır. Gaga uzun ve kalındır. Burun delikleri belirgindir. Burunun üzeri etli olur. Burun üzeri eti büyük olanlar daha tercih edilirler. Ayaklar paçasız olup büyük ve kırmızı renklidir. Ayak parmakları dikkati çekecek kadar uzundur. Göz rengi, turuncu veya kırmızı olup gözler büyüktür. Kırmızı göz rengi bu güvercinlerde makbuldür. Göz çevresi tüysüz, kırmızı kabarık etli ve belirgindir. Boynu uzun ve aşağı doğru yay çizer vaziyette kartal görünüşlü bir güvercin ırkıdır. Bacaklar uzundur. Kanat ve kuyruk telekleri genellikle kuşun kendi renginde olmaktadır. Ancak bazen beyaz kanat telekli olanlarına da rastlanmaktadır. Günümüzde Anadolu’da eskisi kadar çok değildir. Yetiştiricileri ve sayıları bir hayli azalmıştır. Özellikle doğu ilerimizde ve güneydoğu Anadolu’da daha sık rastlanan bir ırkımızdır.
RENK ÇEŞİTLERİ
Siyah, beyaz, kırmızı, sarı ve mavi başta olmak üzere, bu renklerin beyazla karışımı şeklinde alacalı tipte bir çok renk çeşidi bulunmaktadır. Mavi renk olanlarında kanat üzerinde iki sıra şerit bulunur. Diğer renklerinde şerit bulunmaz. Ayrıca mavinin daha koyu tonlu olanları vardır. İspir ırkı ile yapılan kırmalar sonucu elde edilen güvercinler ise daha açık renkli olmakta ve “İspir Bağdadi” adıyla anılmaktadırlar. Bu güvercinlerde vücut üzeri ispirlerde olduğu gibi hafif kanat işlemeli bir görüntüye sahiptir.
Baştankara Irkı Güvercinler

Bugün ülkemizde “Baştankara” ya da “Rahibe” ve “Merve” adı ile bilinen güvercinler, dünyada “Nun” adı ile tanınmaktadırlar. “Nun” kelimesi İngilizce rahibe anlamına gelmektedir. Yurt dışında bu güvercinlerin bu şekilde adlandırılmalarının temelinde, bu güvercinlerdeki renk yapılanmasının rahibelerin giysisini andırması yatmaktadır. Dünyada “German Nun”, “English Nun”, “Spanish Nun” gibi adlarla bilinen bazı çeşitleri bulunmaktadır. Dünyanın çeşitli ülkelerinde yetiştirilen bir ırktır. Amerika’dan Avusturalya’ya kadar geniş bir dağılım göstermektedirler. Polonya’da oldukça yaygındırlar. Baştakara güvercinleri Güneydoğu Anadolu bölgemizde de yaygın olarak yetiştirilen bir ırktır. Özellikle Şanlıurfa ve Diyarbakır illerimizde bulunmaktadır. Ancak hangi ilimizden köken aldığı konusunda elimizde kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bu bölgemizin dışında ülke genelinde de çok yaygın olmamakla birlikte yetiştirilen bir ırktır.
FİZİKİ YAPISI
Orta büyüklükte ve hatta biraz irice bir güvercin olan baştankaralarda kafa düzgün yuvarlak ve takkalıdır. Takka kulaktan kulağa geniş ve heybetli bir görünümdedir. Gaga orta büyüklükten biraz kısa gibi ve normal kalınlıktadır. Kuşun rengine bağlı olarak gaga rengi siyah ya da açık (kemik) rengi olabilmektedir. Gözler tam yuvarlaktır. Göz çevresi halkası belirgin değildir. Göz rengi inci göz tabir edilen şekilde açık ve parlaktır. Ayaklar normal uzunlukta, koyu kırmızı renkte ve paçasızdır. Göğsü geniş ve dik duruşlu bir güvercindir. Fazla uçucu bir yapısı yoktur, daha çok form için yetiştirilmektedir. Kısa süreli uçuşlar yapmaktadır. Uçarken havadaki görünüşü oldukça güzeldir. Kuyruğunu kanatları üzerinde taşıyan bu ırkta kuyruk telek sayısı 12 tanedir. Baştankaralarda kuyruk üstü yağ bezesi bulunur. Kanatlardaki renkli telek sayısının 7 ye 7 olması ya da eşit olacak şekilde daha fazla olması aranılan bir özelliktir.
RENK YAPILANMASI VE RENK ÇEŞİTLERİ
Baştankaralarda renk yapılanması dikkat çekicidir. Vücut genel olarak beyazdır. Ancak kanat ve kuyruk telekleri renkli olur. Bu renk kuşun kafasında da ilginç bir biçimde dağılım gösterir. Bu renk kafayı tamamen içine alacak şekilde, takkaya kadar devam eder. Takkanın üst noktasında kesilir. Aynı renk boyuna doğru da sarkma yapar ve göğüsün ortasında düzgün bir yuvarlak biçimde son bulur. Kuş adeta renkli bir çocuk önlüğü takmış gibi görünür. Renk çeşidi olarak siyah, kahverengi, sarı, kırmızı, mavi, gümüş gibi renklerinin yanı sıra, bu renklerden bazılarının açık ya da koyu tonları da bulunmaktadır.
Bayburt Irkı Güvercinler

Adını Doğu Karadeniz bölgemizdeki Bayburt ilimizden alan, Bayburt ırkı güvercinlerimiz dünyada İngilizce olarak “Turkish whisperer” adı ile tanınmaktadır. Türk fısıldayıcısı ya da ötücüsü adı ile çevirebileceğimiz bu tanımlamadan anladığımız kadarı ile dünyada bu güvercinlerin ötücü yanı ön planda ele alınmaktadır. Ülkemizde de ötücü ırklarımız içersinde değerlendirilmektedirler. Bayburt ırkımız, Bayburt ili ve çevresinde yerel olarak “Çift Gugul” adı ile de bilinmektedir. Dünyada Belçika’da yetiştirilen “Belgian Ringbeater” adlı ile bilinen ırk, Bayburtların büyük olasılıkla çemberci ırklarla (Trabzon) kırılması sonucu geliştirilmiştir. Bu nedenle iki ırk birbirine çok benzemektedir. Belki de bu nedenle ve Trabzon ile yakın bölge kuşları olması sebebi ile, Bayburt ırkımız çemberci bir ırk gibi değerlendirilme eğiliminde olmuştur. Oysa Bayburt ırkımızda çember hareketi yoktur. Çember hareketi ülkemizde ve hatta dünya üzerinde sadece Trabzon ırkımıza özgü bir davranış biçimidir. Bayburt ırkımız tamamen yerel bir ırktır ve ülke genelinde fazla bilinen ve yetiştirilen bir ırkımız değildir. Bu nedenle hakkında az bilgiye sahip olduğumuz bu ırkı kısaca ve bildiğim oranda anlatmaya çalışacağım. Yetiştiricilerinden daha sağlıklı bilgiler geldiğinde bu ırkımızı daha iyi tanıyacağımız inancındayım.
ÖTÜŞ ŞEKİLLERİ
Bayburt ırkının karakteristik özelliklerinden biri ötücü olmasıdır. Özellikle erkek kuşlar dişilerine kur yaparken ötüşlerini sergilerler. Bayburt yetiştirilen kümeslerde genellikle yerde uzunca bir sırık bulunur. Kuş ciğerlerine derin bir hava çekip olduğundan daha büyük görünerek bu sırığın boyunca baştan sona öterek yürür. Bu ötüş şekli yörede “sırık çekme” olarak adlandırılır. Sırık çekme şeklinde ötüş sergileyen kuşlar sağlıklı ve değer verilen güvercinlerdir. Bayburt güvercinin iyisi ötüşten sonra Denizli horozlarında olduğu gibi baygınlık geçirir.
FİZİKİ ÖZELLİKLERİ
Çift gugul denmesinin nedeni bu güvercinlerin takka ve perçemli olmalarından kaynaklanmaktadır. Nadiren sadece arka tepeli (takkalı) olanlarına rastlanmaktadır. Ancak fazla tercih edilmezler. Bu güvercinlerde takka büyük ve kepçe gibi kulaktan kulağa uzanmalıdır. Belçika’da görülen akrabalarında sadece takka vardır. Vücutları orta büyüklükte ve hatta biraz iricedir. Yuvarlak bir baş üzerinde normal büyüklükte gözler ve gaga yer alır. Gaga normal boydadır, ancak normalden biraz ince görünümde olup zarif bir yapısı vardır. Kuşun rengine göre koyu ya da açık renk olabilmektedir. Gözler normal boydadır ve göz çevresi halkası belirgin değildir. Göz renkleri kuşun rengine göre değişmektedir. Genellikle koyu renk gözlere, (kırmızı ve portakal rengi) rastlanmaktadır. Nadiren açık renk gözlü olanları bulunur. Ayaklar paçasız olup açık kırmızı renktedirler. Kanatlarını kuyruk üzerinde taşıyan bir ırkımızdır.
UÇUŞ ŞEKİLLERİ
Bayburt ırkımız ötücü olmasının yanı sıra uçucu özellikleri de bulunan bir güvercindir. Uzun uçtuğu söylenmektedir. Uçarken takla da atar, ancak taklası havada yuvarlanma gibidir. Genellikle tek takla atar. Bazen iki takla üst üste attığı gözlenirse de bu taklalar hiçbir zaman taklacı güvercinlerdeki gibi değildir. Bayburt güvercinleri bir de “Bel kırma” adı verilen kuyruğa basıp aşağı doğru düşme hareketi yaparlar. Kanat sesleri oldukça fazladır. Ürkek yaradılışlı bir güvercindir. Ele gelme tarzı yoktur. Yuvaya girdiğinizde kaçacağım diye tozu dumana katar. Kendini yerden yere vurur.
RENK YAPILANMASI
Bayburt güvercinleri genellikle alacalı renklerde olurlar. Görülen başlıca renkleri, Beyaz, Siyah, Kırmızı, Sarı ve Mavidir. Alacalı olanlarda bu renkler çeşitli şekillerde karışık olarak karşımıza çıkar. Kanat ve kuyruk telekleri beyaz olanları bulunduğu gibi sadece kanat telekleri beyaz olanları, kuyruk telekleri ise kuşun kendi renginde olanları bulunmaktadır. Bunun yanı sıra kanat ve kuyruk telekleri beyaz olmayıp kuşun kendi renginde olanları da vardır. Yaşmaklı denilebilecek tarzda gaga altından boyuna doğru beyaz yamaları bulunanları gözlenmektedir. Alacalıların yanı sıra düz renk olanlarına da rastlanmaktadır. Bayburtların bazılarında dikkat çekici bir renk yapılanması gözlenmektedir. Bu tür olanlarının en belirgin özellikleri kuşun boyun kısmında önden arkaya doğru gittikçe daralan ay şeklinde beyaz bir renk yaması bulunmasıdır. Bu yamaya yörede “yıldız” adı verilmektedir. Bu renk yaması kuşun boynunda asılı bir kolye gibi durmaktadır. Bu yama takkaya kadar düzgün bir şekilde çıkar ve incelerek son bulur. Bu yamanın kafa üzerine uzama yapmaması gerekmektedir. Bu beyaz bölümün haricinde kuşun iki yerinde daha beyazlık bulunur. Bunlardan ilki kuşun kanat telekleridir. Bu güvercinlerin kanat telekleri beyaz olur. İkincisi ise kuşun karın bölgesi ve ayaklarıdır. Gövdenin hemen altından başlamak üzere bu bölümlerde beyazdır. Bunun haricinde Kanat kapakları, kuyruk telekleri ve boyundaki beyaz yama ile karın arasında kalan kısım ise renklidir. Renkli bölümler kuşun rengine göre değişik renklerde olabilirler.
RENK ÇEŞİTLERİ
Süt Beyaz : Düz renk beyaz olanlarına yörede bu isim verilir. Düz beyaz olanları az bulunmakta ve değerli kabul edilmektedirler.
Kara : Siyah olanlarına “Kara” adı verilir.
Mor : Kırmızı olanlarına “Mor” denilmektedir.
Açık Mor : Sarı renk olanlar “Açık mor” olarak bilinirler.
Kumru Tüylü : Mavi renk olanlarına “Kumru tüylü” denilmektedir. Mavi harici bütün renkler şeritsizdir. Mavi renk olanlarda kanat üzerinde iki sıra şerit bulunmaktadır. Mavi renk olanlarda göz portakal rengi ve gaga siyah olmaktadır. Diğer renklerde göz koyu tonlu gaga ise açık renktir.
Alacalı : Bayburt kuşlarının alacalı renkli olanları oldukça yaygındır. Alaca olanlar kendi içlerinde farklı adlandırmalara sahiptirler. Örneğin, Kırmızı renk olup üzeri beyaz pullu olanlarına “Butlu”, Beyaz renk olup üzeri kırmızı pullu olanlarına ise “Kınalı” denilmektedir.
Bursa Irkı Güvercinler

Adını Marmara bölgemizde bulunan Bursa ilimizden alan bu güvercinler, yaygın olarak Bursa ili ve ona bağlı ilçelerde yetiştirilmektedir. Bu güvercinler, ülkemizde “Bursa” adı ile tanınmaktadırlar. Bursa adlandırması daha çok Bursa ili dışında kullanılan bir tanımlamadır. Bursa’nın içinde yerli halk tarafından “Oynar” ya da “Akkanat” adı ile, Trakya bölgesi ve Edirne civarında ise “Kesme” adı ile bilinirler. Dünyada ise “Bursa Roller”, “Bursa Tümmler”, “Rouleur de Bursa” gibi adlar ile tanınmaktadır. Bursa makaracıları, ağırlıklı olarak Bursa merkezde yetiştirilirler. Bursa’ya bağlı İnegöl ilçesinde de yaygındırlar. Hatta İnegöllü kuşçular bu kuşların kendi yerel kuşları olduğunu belirtmekte iseler de bu doğru değildir. Bursa kuşunun İnegöl’e ilk gidişi, şu anda yaşamayan eski kuşçularımızdan “İnegöllü Selo” ve “Camcı” lakabı ile tanılan eski iki kuşçumuzun Bursa’dan götürmesi ile olmuştur. Bursa güvercinleri, Bursa ve İnegöl dışında, Bursa’ya bağlı Mustafakemalpaşa ilçesinde, Eskişehir’de, Afyon’da, İstanbul’da da bulunurlar. Ülke genelinde fazla yaygın oldukları söylenemez. Daha çok Marmara ve Ege bölgesinde, kısmen de Trakya tarafında yetiştirilirler.
BURSA IRKININ TARİHÇESİ
Bursa ırkının tarihinin oldukça eskilere ve Osmanlı toplumu dönemine dayandığı bir çok yetiştirici tarafından genel olarak kabul edilen bir görüştür. Bu konuda elimizde net bir belge olmamakla birlikte, bu güvercinlerin geçmişi Osmanlı devletinin kuruluş dönemleri ve Bursa’nın alınarak sürekli başkent haline geldiği 1335 yıllarına kadar gitmektedir. Bu dönemde yaptığı savaşlar ve kazandığı başarıları takiben Bursa’da vezirlik makamına kadar yükselen Kara Timurtaş Paşa tarafından, bu kuşların Bursa’ya getirildiği belirtilmektedir. Bu konudaki bilgiler eski kuşçuların sözlü anlatımlarına dayanmaktadır. 1387 yılında vezir olduğu bilinen Kara Timurtaş Paşa, Osmanlı Padişahı I. Murad döneminde (1362–1389) Rumeli ve Balkanlarda bir çok savaşa katılmıştır. Bosna ve Arnavutluk üzerine seferler yapmıştır. 1389 yılında I. Kosova savaşına katılmıştır. Tahminen bu seferler sırasında Bursa güvercinlerini gittiği yerlerden getirmiş olmalıdır. Eğer bu bilgiler doğru ise Bursa güvercinlerinin ülkemizde 600 yıldır yetiştirildiklerini söyleyebiliriz.
GÜNÜMÜZ BURSA YETİŞTİRİCİLERİ
Bursa’da eski ailelerin bu kuşları babadan oğla devrederek ırkı uzun bir süredir korudukları bir gerçektir. Bugün 50–60 yıl öncesinden gelen damarı hala devam ettiren kuşçularımız çok azalmış durumdadır. Söylenene göre Bursa’da eski Bursa kuşunun örneklerini görebileceğimiz çok az kişi kalmıştır. Bunlardan biri İsmail Akdemir’dir. Bursa gezim sırasında kendisini bulup görüşme imkanım oldu. Bu aileler kuşlarını gerçekten de çok iyi korumaktadırlar. Öyle ki kimseye kuş satmadan, araya yabancı kan katmadan ve hatta kimseye kuşlarını göstermeden bu uğraşı sürdürmektedirler. Bunun yanı sıra üzülerek belirmeliyim ki kuşlarını hiç uçurmaksızın yetiştirmektedirler. Çünkü uçması durumunda damarı yitirme riski bulunmaktadır. Bu kuşçular için alım satım ve para önemli değildir. İstediğiniz kadar çok para teklif edin kuşlarından bir çift alamazsınız. İsmail beyi ziyaretim sırasında kendisinden Bursa ırkı ile ilgili çeşitli bilgiler aldım. Doğrusunu söylemek gerekirse kendisi bana bir çift hediye edebileceğini söylediğinde epeyce duygulandım. Bursa güvercini yetiştiren eski yetiştiricilerin çoğu bu kuşlar hakkında bilgi vermekten bile kaçınıyorlar. Kendileri bir çok kuşu beğenmeyip bunlar kırma, bozuk derken, peki orijinali nasıl olmalı? diye sorduğunuzda ise, doğru dürüst bir açıklama alamıyorsunuz. Eski kuşçular, bugün örneklerini gördüğümüz Bursa güvercinlerinin son 40 yılın üretimi olduğu ve artık ırkın özgün yapısını tamamen yitirildiği belirtmektedirler. Bursa oynarının bütün güzellikleri kaybolduğu için kuşçuluğu bıraktığını söyleyen eski yetiştiricimizden Hasan Güler, eski Bursa oynarlarının belirgin özelliklerini kendi ifadeleri ile şöyle anlatıyor. “Bizim gözümüze hoş gelen kuşlar, koca zikirli tabiri ile adlandırdığımız Bursa oynarı dışında, cicili yani İsmail bey de gördüğünüz ve İnegöllü kuşçu arkadaşların sahiplendiği kuşlar. Zikirliler diye adlandırdığımız kuşlar, akkanat akkuyruk olur. Gaga ve kafanın birleşim yeri içeriye doğru çukur olup burun delikleri şişkindir. Gaga ucunda tatlı zikir yani saka zikiri olur. Allah sizi inandırsın, göz çeperlerine baktığınız zaman göz bebeklerinin etrafı buğulu ve gül kurusunu andırır ve insana bakarken gözlerini kısar. Göz kapakları firil firil beyazımsı olur. Önden beyinli olması hiç önemli değil. Kafalar yuvarlak ve albenilidir. Geniş göğüslüdür ve vücudu arkaya doğru tuttuğunuzda balerin gibi ince olmalıdır. Tüyler bir ince kadife kumaş gibi ellerinde kaymalıdır.” Bu anlatımdan etkilenmemek mümkün değil sanırım. Eski Bursa güvercinlerini böyle tanımlayan eski kuşçular, bugünkü yeni Bursa güvercinlerini doğal olarak beğenmemekte ve kırma olarak nitelendirmektedirler. Kanımca Bursa güvercinlerinin standartlarının nasıl olması gerektiği konusundaki tartışmaların kaynak noktası burasıdır. Örneğin, eski yetiştiriciler kanat ve kuyruk telekleri arasında görülen sazlara (beyaz ya da siyah teleklere) ya da önden beyinli denilen kafa şekline hiç önem vermezken, yeni yetiştiriciler ırka ilişkin eski özellikleri pek bilmediklerinden olsa gerek daha farklı özellikleri ön plana çıkartmaktadırlar. Yazımın ilerleyen bölümlerinde aktaracağım özellikler daha çok Bursa ırkının günümüzde aranan özelliklerini anlatmaktadır. Bursa ırkı güvercinler, Bursa ve çevresinden başka İstanbul’da da yetiştirilmektedir. İstanbul’da Şehremini ve Kocamustafapaşa semtleri ile Zeytinburnu’nda yaygındırlar. Bu semtlerdeki yetiştirilme geçmişlerinin 100 yıldan fazla oldukları tahmin edilmektedir. Eski adı Samatya olan Kocamustafapaşa semti, İstanbul’da eskiden azınlıkların ve özellikle de Rumların yaygın olarak oturdukları bir semtti. Samatya adı Rumca olduğu için değiştirilerek sonradan Kocamustafapaşa adı koyulmuştur. Bu semtin eski oynarcılarından şu anda aramızda bulunmayan “Kahveci Cemal” kuşlarının çokluğu ile hatırlanmaktadır.
BURSA IRKINDA UÇUŞ ÖZELLİKLERİ
Bursa güvercinleri, makaracı ırkların uçuş özelliklerini göstermektedir. Ancak makaracı özellikleri diğer makaracı ırklarımızla kıyaslandığında daha zayıf olarak değerlendirilebilir. Bu zayıflık Bursa güvercinlerinin makaracı olmadıkları yolunda yaklaşımlara neden olabilmektedir. Bu konu Bursa yetiştiricileri arasında bir tartışma konusudur. Şahsi görüşüm, Bursa güvercinlerinin makaracı güvercinler olduğu doğrultusundadır. Dünya ırklar sınıflandırmasında da bursa güvercinleri makaracı ırklar kategorisi içinde değerlendirilmektedirler. Bursalar, çok hızlı ve seri uçuşlu kuşlardır. Havada manevra kabiliyetleri çok fazladır. Uçuşa geçeceği anda telaşlı bir tarz gösterirler. Havada kanat atışlarını makaslayarak yaparlar. Yani kanatlar yarım açılarak kırpık kırpık bir uçuş sergiler. Kanatlar uçarken geniş açı oluşturmaz, sadece arada bir kayık çeker gibi bir pozisyona geldiklerinde (iki kanadı açarak birbirine vurup birleştirdiklerinde) açı genişler ve hatta kanat sesi bile duyulabilir. Ancak kanat vuruşları serttir. Uçuş özelliklerini daha iyi sergileyebilmeleri açısından grup halinde uçurulan kuşlardır. En az 8 kuştan oluşan bir grup tercih edilmelidir. Bu sayı 20’ye ve daha fazlaya da çıkabilir. Kuşlar havada birbirlerini takip ederek uçmakla birlikte ayrı bir uçuş tarzları vardır. Dağınık uçmaları istenilen bir özelliktir. Grup uçanları tercih edilmezler. Oldukça yükselirler ve sineğe çıkarak uçarlar. Uçururken yanlarına refakatçi başka bir kuş vermek gerekmez. Bursa güvercinleri uzun uçan kuşlardır. Ortalama 3–4 saat arası uçarlar. Bazıları ise 7–8 saat kadar uçmaktadır. Tabi ki uçuş süresi kuşa verilen eğitimle ve kuşun damarı ile yakından ilgilidir. İyi bir performans yakalayabilmeleri için yavru döneminden itibaren uçurularak alıştırılmaları ve belli bir uçuş eğitimi almaları gerekmektedir. Klasik uçuş tarzlarını yakalamaları bir yılı bulur. Bursa güvercinlerinde uzun uçma aranılan bir özellik olup kuşun değerini artırmaktadır. Özetle kuş ne kadar çok uçuyorsa o kadar değerli kabul edilmektedir. Yavru güvercinler uçuşa alıştırılırken uzunca bir çubuğun üzerine bayrak gibi bir bez bağlanıp sallanarak kuşların hemen konma eğilimi engellenmeli ve yükselmeleri sağlanmalıdır. Uçarken yerden verilecek pırıltılara, sesli komutlara ya da bayrak sallama gibi işaretlere karşı bir tepki vermezler. Bu bakımdan uçurulduktan sonra yerden yönetilebilmeleri mümkün değildir. Bu açıdan Bursa güvercinleri başka salmalara indirilemez. Uçtuktan sonra kendi kümesinden başka yere konma özelliği bulunmaz. Uçarken havada karşılaştıkları başka güvercin gruplarına hiç aldırış etmeksizin uçarlar bu bakımdan farklı kuşçular tarafından çekilebilmeleri mümkün değildir. Yere inişleri çok kolaydır. Kuş salması üzerinden birkaç kez geçtikten sonra ani bir dalışla kolayca konar. Bu bakımdan balkonlarda bile yetiştirilebilirler. Bursa güvercinlerinin en karakteristik uçuş özellikleri makara yapmalarıdır. Makara yapan kuş, gruptan koparak aşağı doğru düşer. Bu düşüş sırasında yaklaşık 10 kez havada takla atarak döner ve gene yaklaşık 30 metre kadar yükseklik kaybeder. Daha sonra makarayı bırakıp tekrar yükselir. Bu kuşu gruptan diğer kuşlar izler ve seyredene çok güzel görüntüler sunarlar. Belki de bu nedenle Bursalı eski yetiştiriciler, “Oynarın hası kalplerden siler pası” demişlerdir. Gerçekten de Bursa güvercinlerini havada makara yaparken seyretmek çok zevklidir. Bursa ırkı havada makara hareketinin yanı sıra bazen de 45 derecelik bir açı ile ani dalışlar yapar. Bu dalış sırasında kanat çırparak hızla alçalır, sonra tekrar yükselir ve normal uçmaya devam eder. Makaslı bir biçimde hızlı alçalıp hızlı yükselme bu kuşlara özgüdür. Bu uçuş özellikleri Bursa kuşlarında aranılan özelliklerdir. Bu dalış hareketi ile sert ve hızlı uçmaları Bursa kuşlarının atmaca ve şahin saldırısı karşısında kendilerini koruyabilmelerini ve saldırıdan kaçabilmelerini sağlar. Ancak yüksek ve uzun uçmaları ise bu tür kuşların saldırıları için uygun ortam yaratır. Bazı Bursa güvercini yetiştiricileri makara yapma özelliğini dikkate almama eğilimindedirler. Makara ve dalma özelliğinden çok kuşun uçma süresi ile ilgilenirler. Hatta makara yapan kuşlara iyi gözle bakmazlar. Onlara göre iyi bir Bursa kuşu makara yapmamalıdır. Bu görüşleri paylaştığımı söyleyemeyeceğim.
BURSA IRKINI BEKLEYEN TEHLİKELER
Ülkemizde performans güvercini yetiştiriciliğinde kanımca iki önemli hata yapılmaktadır. Ya performans tamamen abartılarak ön plana çıkartılmakta ve renk ile diğer fiziksel özelliklere hiç bakılmamaktadır. Ya da renk ve fiziksel özellikler abartılmakta, performansa hiç bakılmamaktadır. Her iki eğilimde yanlıştır. Performans kuşlarında doğal alarak performans ön planda olmalıdır. Ancak renk ve fiziki özellikler de hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Bursa güvercinlerinin bir performans kuşu olduğu açıktır. Ancak son yıllarda bu kuşlar tamamen kostümlerine bakılarak değerlendirilmeye başlamışlardır. Bu durum uçuş özelliklerinin giderek körelmesine yol açmaktadır. Bursa kuşları artık eskisi gibi uzun uçan özelliklerini yitirmeye başlamışlardır. Aynı olay makara yapma konusunda da kendini göstermektedir. Makara yapma özelliği Bursa güvercinlerinin genlerinde bulunan, bu kuşa karakterini veren bir özelliktir. Bizlerin yetiştirici olarak bunu bozmaya ya da yok saymaya hakkımız olmadığı görüşündeyim. Bence iyi bir Bursa kuşu, iyi makara yapmak durumundadır. Bu özelliği köreltmeye çalışmanın hiçbir mantığı yoktur. Bugün Bursa güvercini yetiştiren eski kuşçuların bir kısmı kuşlarını tamamen kapalı ortamda ve uçurmadan yetiştirmektedirler. Çalınır ya da başkasının eline geçer gibi nedenler, kuşları uçurmamanın gerekçesi olmamalıdırlar. Kuşlarımızı uçurmayı bırakınca ister istemez kostüm ön plana çıkmaya başlamaktadır. Bir performans kuşu için kostümün ön plana çıkması o ırkın yok olmaya başlaması anlamına gelmektedir. Bursa güvercinlerinin bugün karşılaştığı en önemli tehlike bence budur. Bunun yanı sıra Bursa güvercinleri, son yıllarda özellikle Balkan kökenli bazı makaracı ırklarla kırılmaya başlamıştır. Bulgaristan kökenli çift tepeli Filibe ırkı ve gene tepeli Trakya makaracıları (Rumeli taklacısı ya da yerlisi) ile sözüm ona ırkın ıslahı için yapılan eşleştirmeler, zaman içinde Bursa ve Trakya ırkımızın da bozulmasını getirecektir. Bursa ırkına tepelilik özelliği kazandırmayı hedeflediğini düşündüğüm bu tür eşleştirmeler, hep kostümün ön plana çıkartılmasının doğal sonuçlarıdırlar.
BURSA GÜVERCİNLERİNDE ARANAN ÖZELLİKLER
Bursa güvercini alırken uçuş özelliklerinin yanı sıra bakmamız gereken bazı renksel ve fiziksel özellikler de bulunmaktadır. Bu özelliklerin neler olduğu ya da olması gerektiği konusunda eski ve yeni yetiştiricilerimizin farklı görüşleri bulunmaktadır. Bölgesel olarak da farklı yaklaşımlar söz konusu olabilir. Bursalı eski kuşçular Bursa ırkının eski özelliklerini yitirdiğini belirtmektedirler. Bugün bulunan kuşları ise kırma olarak görmektedirler. Ben bugün bulunan kuşların kendimce tespit edebildiğim bazı özelliklerini aktarmaya çalışacağım.
Vücut yapısı: Bursa güvercinlerinde vücut yapısı orta irilikte, dik duruşlu olmalı ve vücut üçken bir görünüm sunmalıdır. Kanatlar kuyruk üzerinde taşınmalıdır. Kuşa önden baktığımızda geniş ve dışa çıkık bir göğüs ve geriye doğru daralan şekilde üçgeni andıran bir vücut yapısı olmalıdır. Buna bağlı olarak kuşun bel kısmı ince olmalı, boyun ise kısa olmalıdır. Aynı şekilde ayaklarda fazla uzun olmamalıdır. Bursa güvercinlerinde kanatlar vücuda orantılı olarak normal uzunluktadır.
Kafa şekli: En dikkat çekici yanları alın yapılarıdır. Burunun hemen üzerinden başlayan alın öne doğru hafif çıkık bir görünüm sunar. Bu şekil “önden beyinli” olarak adlandırılmaktadır. Alın burundan itibaren dışa doğru bir kavis yaparak yükselir. Kafa düzgün yuvarlak biçimli olup önden bakıldığında kestane gibi bir görüntü verir. Kuşa önden bakıldığında iki gözün tam orta yerinde dikine hafif bir çukurluk iki bombe oluşmasına neden olur.
Gözler: Göz rengi “beyaz çakır” ya da “inci göz” olarak adlandırılan şekilde çok açık olmalıdır, “yoğurt göz”de denilen tam beyaz göz, bu kuşlarda aranılan özelliktir. Bazı kuşlarda gözün içindeki beyazlık üzerinde kızıl bir ton bulunur. Bunlara “kızıl çakır” denilir, bu renk Bursa kuşlarında tercih edilmez. Gözler biraz iri ve ağza yakın olmalıdır. Göz çevresindeki etli yapı biraz belirgin ve kesinlikle beyaz olmalıdır. Sarı veya kırmızı göz çevresi kesinlikle kabul edilemez. Göz kapakları da beyaz olmalıdır.
Gaga: Bursa güvercinlerinde gaga çok önemlidir. Gaga, kafa ve vücut büyüklüğüne göre biraz uzun ve kalındır. Bursalarda gaga ince olmamalıdır. Renk olarak “sedef gaga” denilen şekilde süt beyaz renkli olmak zorundadır. Bazı Bursa güvercinlerinde beyaz gaganın ucunda “zikir” olarak adlandırılan hafif siyah küçük bir bölüm bulunur. Siyah kanat akkuyruklarda zikir tercih nedenidir. Ancak yaşmaklılarda ve akkanat akkuyruklarda zikirli gaga yapısı kesinlikle istenmeyen bir durumdur.
Renk: Bursa güvercinlerinde iki renk tüy vardır siyah ve beyaz, bu renkler tam olmalıdır. Yani siyahlar tam siyah, beyazlar ise tam beyazdır. Ara tonlar ve alacalık bulunmaz. Bursa kuşunun siyahı, çok koyu ve çok parlaktır. Bu ton Bursa kuşuna özgü olmamakla birlikte, çok az güvercin ırkında bulunur. Bursaların göğsü “yeşil şallı” olarak adlandırılan şekilde yeşilimsi yanar dönerdir.
Kuyruk kapakları: Bursa güvercinlerinde kuyruğu üsten ve alttan örten kuyruk kapak tüylerinin çok düzgün olması gerekmektedir. Kuyruk kapakları yay gibi düzgün bir şekilde gelmelidir. Ayrıca kuyruk alt ve üst kapaklarının renk olarak siyah olması gerekmektedir. Kuyruk altındaki ince kapak ise beyaz olmalıdır.
Ayaklar: Ayaklarda bilekten aşağısı tüysüz olmalıdır. Bu güvercinler paçasızdır. Bilekten aşağıda bulunan her tüy paça olarak değerlendirilir ve kuşun değerini yitirmesine neden olur. Ayak renkleri dikkat çekici kırmızı tondadır. Ayak tırnakları bu güvercinlerde kesinlikle beyaz olmak zorundadır.
Kuyruk telek sayısı: Bursa güvercinlerinde kuyruk telek sayısı 12 adettir. Daha fazlası standart dışıdır ve kabul edilemez. Bursa güvercinlerinde kuyruk üstü yağ bezesi bulunur. Bursa ırkını yakın akrabası olan Mülakat ve Çakal ırkından ayıran en önemli özellik budur. Mülakat ve Çakal’da kuyruk telek sayısı 14 bazen de 16 olabilmektedir. Mülakat ve Çakal’da kuyruk üstü yağ bezesi bu nedenle bulunmamaktadır.
Kırkanatlık: Bursa güvercinlerinde kırkanatlık durumu eski bazı yetiştiriciler tarafından önemli görülmemektedir. Gerek akkanatlarda görülen siyah kanat telekleri ile karakanatlarda görülen beyaz kanat teleklerinin ırkı bozmadığı düşünülmektedir. Gene aynı şekilde kuyruk teleklerindeki siyah tüyler ile kuşun vücudunun çeşitli yerlerinde ve özellikle de karın altı, kafa gibi yerlerinde görülen beyaz tüylerin ırkın yapısına uygun olduğu görüşü vardır. Bugün ise bir çok Bursa güvercini yetiştiricisi ise bu görüşü paylaşmamaktadır. Bu yetiştiriciler tam tersi görüştedirler.
Karakter ve Irksal Özellikler: Bursa güvercinleri yetiştiricileri tarafından titizlikle korunduklarından farklı ırklarla kan karışımı yaşamamış bu açısından en temiz güvercinlerdir. Bursa ırkında aranılan özelliklerin başında kuşun damarının temiz olması gelmektedir. Bunun yanı sıra ele gelmemeleri, ürkek ve korkak davranışlara sahip olmaları istenen bir özelliktir. İyi bir Bursa güvercininden beklenen diğer bir davranış şekli ise, yeni alınıp kümese koyulan bir kuşun, burayı benimser davranışlara girmesidir. Bursa güvercinleri alıştığı kümesten başka yere ilgi göstermezler. Bu açıdan yuvalarına çok bağlı kuşlardır. Ancak satıldığı yere çok çabuk alışma eğilimindedirler. Bu özellik makbul kabul edilmektedir. Hata bazı yetiştiriciler yeni geldiği kümesi hemen benimser davranışlara girmeyen, “ayarlık çekmeyen” kuşları elden çıkarırlar.
BURSA GÜVERCİNLERİNDE RENK ÇEŞİTLERİ
Bursa güvercinlerinde başlıca renkler, Arap, Beyaz, Karakanat Akkuyruk, Akkanat Akkuyrukdur.
ARAP: Adından da anlaşıldığı gibi bütün vücudu siyah olan kuşlardır. Günümüzde sayıları hızla azalmıştır. Hatta kalmadığı bile söylenebilir. Kuyruk ve kanat teleklerindeki beyaz tüyler uygun karşılanmamalıdır.
BEYAZ: Bütün vücudu beyaz olan kuşlardır. Sayıları hızla azaldığı için fazla rastlanmamaktadırlar. Kuyruk ve kanat teleklerindeki siyah tüyler uygun karşılanmamalıdır.
KARAKANAT AKKUYRUK: Sadece “Karakanat” adı ile de bilinir. Bütün vücut siyah olup yalnız kuyruk telekleri beyazdır. Kanat teleklerinde kırkanatlık durumu tercih edilmemelidir. Kuyruk teleklerinde ise siyah telek bulunmamalıdır. Kuyruk teleklerinin hepsi beyaz olmak durumundadır. Bunun dışında bütün vücuda siyah rengin hakim olması tercih nedenidir.
AKKANAT AKKUYRUK: Bu güvercinlerde, kanat telekleri ve kuyruk telekleri beyaz diğer yerler siyahtır. Güvercinlerde her iki kanatta 10 ar adet bulunan kanat teleklerinin, baştan 7 tanesinin beyaz olması aranılan bir özelliktir. 7 ye 7 biçimi en ideal olarak kabul edilmektedir. Beyaz olan kanat telekleri arasında siyah saz tercih edilmez. Akkanat Akkuyruklarda kuyruk teleklerinin de tamamı beyaz olmalıdır arada siyah saz uygun karşılanmaz.
Akkanat Akkuyruklarda, kafa üzerinde, göz altlarında ve gaga altında beyaz tüyler bulunabilir. Bu tüylerin olup olmamasına ve beyaz tüylerin bulundukları yere ve şekillerine bağlı olarak bu güvercinlere farklı adlar verilmektedir. Bu adlandırmalar şu şekildedir.
Karabaş: Bu güvercinlerde özellikle kafa tam siyah olmalıdır. Kafanın hiç bir yerinde beyaz tüy bulunmaz. Bunun yanı sıra vücudun diğer bölgelerinde özellikle de karın altında beyazlıklar olmaması tercih nedenidir.
Yaşmaklı: Karabaşın özelliklerine sahiptir. Ancak gaganın altında boyuna doğru uzanan sakal gibi bir beyazlık bulunur. Bu beyazlığın uzunluğuna ve şekline göre kuşlara değişik isimler verilir. En uzun beyazlığa sahip olanlar yaşmaklı olarak adlandırılır.
Muskalı : Muskalılarda gaga altındaki beyazlık fazla uzun değildir. Üçgen biçiminde küçük bir beyaz alan bulunur.
Noktalı: Noktalılarda gaga altındaki beyazlık çok azdır. Küçük lekeler halindedir.
Sürmeli: Güvercinin kafasında bulunan beyaz tüyler, gözlerinden başlayıp kulaklarına doğru uzanıyorsa buna sürmeli adı verilir. Bazı yetiştiriciler buna “çekmeli” demektedirler.
Kilitli: Sürmeli güvercinlerde gözlerden kulağa doğru uzayan beyaz alan eğer kesilmeden devam ediyor ve ensede birleşiyorsa buna kilitli denir. Bu kuşlarda gözden göze beyaz bir şerit vardır.
Abraş: Kafada bulunan beyazlık kuşun alnında ufak bir leke şeklindeyse buna abraş denilmektedir.
Akman: Bu güvercinlerde kafa kesme beyazdır. Aynı döneklerdeki gibi kafanın tümü kesme beyaz olursa buna akman adı verilmektedir.
ALIŞTIRILMASI VE BAKIMI
Bursa güvercinleri yuvasına çok bağlı kuşlardır. Bu bakımdan posta güvercinlerine benzerler. Bir kez alıştırıldıktan sonra mutlaka yuvasına geri gelirler. Bu açıdan çok sağlam ve güvenilir kuşlardır. 50 km. uzaklıktan bırakılan Bursa güvercinleri rahat bir şekilde yuvalarını bulabilmektedirler. Yuvasını kaybeden bir güvercinin 4–5 gün sürekli yuvasını arayarak dolaştığı gözlenmiştir. Bütün bunlara karşın yeni geldiği yuvaya alışması zor değildir. Ancak gene de belli olmaz ilk yavrusunu verdikten sonra bile eski yuvasına geri giden kuşlar olmaktadır. Bu bakımdan Bursa kuşu aldıysanız bir süre uçurmayıp yuvaya alışmasını sağlamakta yarar vardır. Ancak bir kez alıştıktan sonra hiçbir sorun olmaz. Yeni yavrular uçuş eğitimi alırken çok çabuk alışırlar, bir kez uçurmak bile alışmaları için yeterli olabilmektedir. Bursa güvercinlerinin bakımı kolaydır. Ülkemizde her bölgede rahatlıkla yetiştirilebilirler. Dayanıklı ve sağlam yapılı güvercinlerdir. Yavru bakımları mükemmeldir. Bu nedenle hiçbir üretim sorunu ile karşılaşmaksızın rahatça yetiştirilebilmeleri bir avantajdır.
Demkeş Irkı Güvercinler

Orijini Orta Asya Türklerine kadar giden çok eski ırklarımızdan biridir. Demkeş ırkı güvercinler, ötücü ırklarımızdan olup, Anadolu’daki geçmişleri günümüzden 1000 yıl kadar eskiye dayanmaktadır. Dünyada bu güvercinler genel olarak İngilizce’de borazancı anlamına gelen “Trumpeter” adı ile tanınmaktadırlar. Dünya üzerinde trumpeter ırklarının bir çok çeşidi bulunmaktadır. Demkeşler, dünyada bugün en çok “Bokhara Trumpeter” adı ile bilinen ırka yakındırlar. Bokhara trumpeter ırkının köken ırklarından biri olan demkeşler, bu ırka çok benzemekle birlikte arada bazı ayrım noktaları bulunmaktadır. Ülkemizde ötücü güvercin ırklarından ankut, demkeş, kumru ve Bayburt olmak üzere dört ayrı ırk yetiştirilmektedir. Ankut ve demkeş Türkmenistan kökenli, birbirine çok yakın akraba olan ırklardır. Gerçektende ankut ve demkeşler birbirine oldukça benzemektedir. Aralarında üç konuda farklılık bulunmaktadır. Bunlardan ilki, ankutlarda kızıl kahve olarak adlandırabileceğimiz rengin dışında renk çeşidi bulunmaz. Demkeşlerde ise renk çeşitliliği çok fazladır. İkinci, demkeşler ankutlara oranla biraz daha iri vücutlu olurlar. Üçüncü farklılık ise ötüş şekillerindedir. Kumrular ise, Arabistan kökenli olup ülkemizde geliştirilmişlerdir. Bayburt ırkımız ise ülkemize özgü yerel ırklarımızdan biridir. Bu ırklardan ankut ve demkeşlerin ortak özellikleri “dem çekme” adı verilen ötüş şekilleridir. Dem çekme tabiri tasavvuf müziğinde ve genel olarak Türk müziğinde doğaçlama olarak yapılan sunum sırasında sazlardan birinin soliste sürekli ya da aralıklı olarak eşlik etmesi anlamına gelir. Bu daha çok solistin detone olmaması amacı ile yapılır. Bu güvercinlerin ötüş şekli dem çekmeye benzetildiği için bu adla anılmaktadırlar. Demkeş, dem çeken anlamına gelmektedir. Demkeşlerin bugün ülkemizde çok yaygın oldukları söyleyemeyiz. Yetiştiricileri eskiden olduğu gibi fazla değildir ve sayıları hızla azalmaktadır.
TARİHİ GELİŞİM
Demkeş, eski kaynakların neredeyse tümünde adı geçen bir güvercin ırkıdır. Buradan, eski dönemlerde çok yaygın olarak yetiştirildikleri sonucunu çıkartabiliriz. Anlatım şeklinden o dönemlerde oldukça değer verilen bir ırk olduğu anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi, İstanbul ile ilgili anlatılarında 1638 yıllarında burada demkeş ırkının yetiştirildiğini belirtmektedir. Bu yazılana dayanarak en az 400 yıldır ülkemizde bilinen ve yetiştirilen bir ırk olduğunu söyleyebiliriz. Belgeli olmayan geçmişlerinin ise çok daha gerilere gittiği bilinmektedir. Demkeşler Orta Asya Türkmenistan kökenlidirler ve Türklerin Orta Asya’dan batıya göçleri ile birlikte 1000 li yılların başında Anadolu’ya gelmişlerdir. Aynı göçler sırasında Rusya tarafına yönelen bazı Türk gruplar aracılığı ile, demkeşler ve ankutlar Rusya’da da tanınmaya başlanmıştır. Günümüzde Özbekistan sınırları içersinde bulunan Buhara kentinde eski dönemlerde dini yapılar içinde, burada görevli din adamları tarafından Türkmenistan kökenli ötücü ırk güvercinler yetiştirildiği ve ırka farklı özelliklerin kazandırılmaya çalışıldığı bilinmektedir. Nitekim çeşitli Rus kaynaklarında da Buhara ırkının köken olarak Orta Asya’dan gelme olduğu görüşüne yer verilmektedir. Buhara ırkının geliştirilmesi sırasında, Orta Asya kökenli ötücü ırklardan demkeşlerin mi yoksa ankutların mı ya da her ikisinin de birlikte mi kullanıldığı konusunda bir bilgiye sahip değiliz. Ancak bu çabalar sonucu bugün dünyada “Bokhara trumpeter” adı ile tanılan, ülkemizde ise kısaca “Buhara” ya da “Buhara Demkeş” adı ile bilinen ırkın ortaya çıktığını biliyoruz. Ülkemizdeki “Buhara demkeş” adlandırmasına hem pazardaki satıcılar arasında rastladım, hem de 1932 tarihli bir yayında gördüm. Bu adlandırılış şeklinden bile, Buhara ırkının, demkeşlerin geliştirilmiş bir biçimleri olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür. Buhara trumpeter ırkı, 1800 lü yılların ortalarından itibaren muhtemelen Rusya üzerinden Avrupa ülkelerine de ulaşmış ve buralarda da tanınmıştır. Buhara ırkı Avrupa’da 1865’de İngiltere, 1872’de Almanya ve 1883’de Fransa’da geliştirilmeye başlanmıştır. O dönemde Avrupa’da “Russian trumpeter” adı ile bilinen bu ırk sonradan “Bokhara trumpeter” adı ile anılır olmuştur. Bugün Avrupa’da bulunan bir çok trumpeter ırkı, Bokhara trumpeter ırkının geliştirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan bizim demkeşlerimizin Avrupa’daki trumpeter ırklarının, köken ırkı olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Bu ırkların başında İngilizlerin “English trumpeter” ve Almanların “Double crested trumpeter” ırklarını sayabiliriz. Bugün Türkiye’de Demkeş adı ile bilinen ırk, dünyada “Bokhara trumpeter” adı ile bilinen ırka çok yakın akrabadır. Aradaki farklar bazı nüans farklarıdır. Bu farklılıkların en dikkat çekici olanı ön tepe ya da gül olarak adlandırılan kakülün demkeşlerde, tam yuvarlak biçimli olmadığı gibi gözleri ve gagayı örtecek kadar uzun olmamasıdır. Oysa Buharalarda kakül tam yuvarlak biçimli ve oldukça uzundur. Öyle ki kuşun gözleri ve gagasını göremezsiniz. Ayrıca takka adını verdiğimiz arka tepede gene Buharalarda daha gösterişlidir. Bunun yanı sıra demkeşlerin karakteristik bir vücut biçimleri ve duruş şekilleri vardır. Buharalarda vücut, demkeşlere göre daha yuvarlak bir biçim almış olup duruş şekilleri değişmiştir. Ayrıca Buharalar Demkeşlere göre biraz daha iri vücutlu olmaktadırlar.
FİZİKİ ÖZELLİKLERİ
Demkeş bir form güvercinidir. Uçuş ve oyun için değil, fiziksel güzellikleri ve ötüş şekilleri için yetiştirilirler. Bu güvercinlerin “dem çekme” adı verilen ötüş şekilleri önemlidir. İyi ve uzun dem çekenleri tercih edilirler. Dem çekme süresi 40–45 dakikadan az olmamalıdır. Demkeşler, uzun ve hararetli ötüşleri ile dikkat çekerler. Uçurulduklarında fazla uçmaz ve hemen konma eğiliminde olurlar. Bu güvercinlerin tümü paçalıdır ve paçalar, kamış paça tabir edilen tarzda uzun ve geriye kıvrık biçimde olur. Paçasızları olmaz. Gene Demkeşlerin tümü çift tepelidirler. Bu güvercinler takka ve perçemli olurlar. Tepesizleri bulunmaz. Ancak soyunun çeşitli güvercinlerle kırılması sonucu günümüzde tepesizlerine de rastlanmaktadır. Ancak bunlar yetiştiricilerimiz arasında fazla değerli olarak görülmezler. Bu güvercinlerde takka, enseyi tamamen kapatacak şekilde ancak Buharalarda olduğu gibi çok heybetli bir görünümde değildir. Perçem ise tam yuvarlak biçimli ya da yarım daire şeklinde olabilmektedir. Ancak uzunluğu gözleri ve gagayı kapatmayacak şekildedir. İnce ve orta boyda ve zarif bir gaga yapıları vardır. Kuşun rengine bağlı olarak gaga, tırnak ve göz renkleri değişebilmektedir. Bu güvercinler normalden daha iri vücutlu ve gramajlı olurlar. Kanatlar kuyruk üzerinde taşınır. Kalın ve kısa bir boyun yapıları vardır. Göğüs öne doğru hafif bombeli, yuvarlak ve geniştir. Ayaklar normalden biraz daha kısadır. Kendine özgü bir form ve duruş biçimi vardır. Yavru verimlilikleri çok iyi değildir. Özellikle çiftleşme dönemlerinde perçem eğer gözlere kadar geliyorsa, gözlerini kapatan kaküllerinin makasla kesilmesi gerekmektedir. Gene aynı şekilde çiftleşmeyi kolaylaştırmak amacı ile, uzun olan paçaların bir kısmının ve anüs etrafındaki tüylerin temizlenmesinde yarar vardır. Bakıcı kuş yardımı ile yavru verimliliği artırılabilir.
RENK ÇEŞİTLERİ
Demkeşlerde renk çeşitliliği oldukça fazladır. Beyaz, Siyah, kırmızı, mavi, sarı ve kızıl kahverengi, gibi düz renklerin yanı sıra bu renklerin beyaz ve siyah üzerinde dağılımı şeklinde karışık renklerde (alacalı) çeşitleri fazladır.
Posta Güvercinleri
POSTA GÜVERCİNLERİNİN KÖKENİ VE GELİŞTİRİLMESİ
“Posta güvercini” kavramı oldukça geniş bir anlama gelmektedir. Çok eski dönemlerden beri çeşitli güvercin ırkları dünyada posta güvercini olarak kullanılmışlar ve adlandırılmışlardır. Günümüzde posta güvercini denildiğinde dünyada son 200 yıldır geliştirilmiş olan ve artık daha çok yarış amaçlı yetiştirilen güvercin ırkı akla gelmektedir. İngilizce’de “Homing Pigeons” adlandırması posta güvercini anlamına gelmektedir. Ancak daha çok yarış amaçlı yetiştirilen modern posta güvercinlerini tanımlamak içinse, “Racing Pigeons” kavramı kullanılmaktadır. Ülkemizde ise bu güvercinlere “Posta Güvercini” ya da “Postalı” denilmektedir. Bu ırkın gelişimi hakkındaki bilgiler kesin kanıtlara dayanmamakla birlikte, 1800 yılların başından itibaren Belçika’da geliştirildikleri bilinmektedir. O yıllarda Belçika’da bu ülkenin eski ırklarından biri olan “Smierel” adı ile bilinen güvercinler, posta güvercini olarak kullanılmaktaydılar. Smierel ırkı köken olarak Owl ırkı güvercinlerden gelmeydi. Posta güvercini yarışlarının yaygınlık kazanmasına bağlı olarak, bu ırk geliştirilmeye çalışıldı. Kökü Carrier ırkından gelen Dragon ırkı ve bazı taklacı ırklarla kırılarak ırka uzun uçuş özellikleri katılmaya çalışıldı. Bu çalışmalar sonrasında 1815–1825 yılları arasında geliştirilen yeni ırka “Antwerp Smierel” adı verildi. Antwerp ırkı daha başarılı sonuçlar almaya başlamıştı. Bunun üzerine Antwerp ırkının geliştirilebilmesi için çalışmalara başlandı. Antwerp ırkı 1850–1875 yılları arasında Runt ile Ortadoğu kökenli olan Carrier ve Bağdat ırkları ile kırıldı. Elde edilen yeni ırk daha da başarılı idi. Böylece 100 yıllık bir sürecin sonunda daha ideal bir posta güvercini ırkına ulaşılmış oldu. Bugün bilinen modern posta güvercini ırkı, 1900 yıllarının başından itibaren son şeklini almış oldu.
POSTA GÜVERCİNLERİNİN TARİHİ
Posta güvercinlerinin dünya üzerindeki geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Bu konudaki ilk kayıtlar M.Ö 1200 yıllarına kadar gitmektedir. Bu yıllarda Mısır’da güvercinlerden haberleşme amacı ile yararlanıldığı bilinmektedir. Yani günümüzden yaklaşık 3200 yıl kadar önce bu güvercinlerin ilk ataları yetiştirilmekteydi. Daha sonraki dönemlerde haberleşme amaçlı yetiştiricilik farklı ülkelere de yayılmıştır. M.Ö 300 yıllarında Çin’de güvercinlerle bütün ülkeyi kapsayan bir haberleşme ağı kurulmuştur. Özellikle savaş sırasında ki haberleşmelerde güvercinler önemli bir rol oynamışlardır. Cengiz Han’ın seferleri sırasında haberleşme amaçlı posta güvercin kullandığı bilinmektedir. Bağdat halifelerinin de güvercinlere çok değer verdiği bir gerçektir. Suriye’nin güçlü hükümdarı Nureddin (1146–1174) Mısır’da yıllarca çok iyi işleyen bir güvercin posta şebekesi kurmuş olması ile ünlüdür. Bu amaçla kullandığı güvercinlerin ayak ve gagalarını kendi şifreleri ile işaretlemiştir. Kullandığı güvercinler Irak’tan getirilen boyunları renkli ve benekli beyaz güvercinlerdi. Eski Yunan ve Roma’da da savaşlar sırasında güvercin kullanımı yaygındır. İslam öncesi Orta Asya’da bulunan Türk devletleri ile Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlılarda da güvercinler hem haberleşme hem de güzellikleri için yetiştirilmişlerdir. Anadolu’da Yapılan kalelerin bazılarında posta güvercinleri ile haberleşme amaçlı güvercinlikler inşa edilmiştir. Bunların güzel bir örneğini Adıyaman’da Memlük egemenliği döneminden kalma Yeni Kale’de görebiliriz. Son büyük savaşlar olan I. Ve II. dünya savaşlarında da güvercinlerden haberleşme amaçlı yararlanılmıştır. Hele telsiz ve telefon görüşmelerinin yapılamadığı anlarda posta güvercinleri çok işe yaramışlardır. Hatta savaş sonrası hizmetlerinden ötürü madalya verilmiş posta güvercinleri bile bulunmaktadır.
OSMANLI DEVLETİNDE POSTA GÜVERCİNİ YETİŞTİRİCİLİĞİ
Osmanlılarda haberleşme amaçlı kullanılan güvercinlerin başında “Bağdat” güvercini gelmektedir. Bağdat güvercinleri o dönemde gerçektende çok kıymetli ve değerli olarak kabul edilmekteydiler. Uzun uçması ve yuvasına bağlılığı onu, iyi bir posta güvercini haline getirmiştir. Anadolu’da eski devirlerde “salma kuşu” olarak kullanılmıştır. Bir yere yuvasını yaptıktan sonra, başka bir yere alıştırmak imkansız gibidir. Aradan 10 yıl bile geçse bıraktığınızda ilk yuvasını bulur. 1600’lü yıllarda Evliya Çelebi Bursa’dan bırakılan kuşların İstanbul’a hemen ulaşabildiklerini belirtmektedir. Osmanlı dönemi öncesinde Bağdat güvercinlerinin Türkler tarafından posta güvercini olarak kullanılmaya başlaması Büyük Selçuklular döneminde başlamıştır. 1000 li yılların başlarından itibaren bugünkü Ortadoğu bölgesinde egemen olmaya başlayan Büyük Selçuklular, Tuğrul beyin 1055 yılında Bağdat’a girmesi ile birlikte bölgeye bütünü ile egemen olmuşlardır. Bu yıllarda Bağdat güvercinleri Türkler tarafından posta amaçlı olarak kullanılıyorlardı. Daha sonra I. Haçlı seferi olarak bilinen ve 1098 yılında Kudüs’ün alınması ile son bulan savaşlar sırasında Türklerin, Bağdat güvercinleri aracılığı ile haberleşmeyi sağladıkları bilinmektedir. 1169 yılında Eyyubi hanedanlığının ilk hükümdarı olarak Mısır’a hükümdar olan Selahaddin Eyyubi’nin haçlı orduları ile olan savaşları sırasında ve özellikle de III. Haçlı ordularının 1191’de Akka kuşatması sırasında bütün haberleşme sistemini Bağdat güvercinleri ile sağladığı bir gerçektir. Haçlı orduları vurdukları bir güvercin sonucu bu haberleşmenin varlığını ortaya çıkarabilmişlerdir. Bu olaydan sonra o yıllarda Avrupa’da unutulmaya yüz tutmuş olan posta güvercini ile haberleşme geleneği yeniden canlandırılma yoluna gidilmiştir. Bu amaçla 1191’den sonra bazı Bağdat güvercinleri Haçlı orduları aracılığı ile Avrupa’ya götürülmüştür. Bağdat ırkı güvercinlerin Avrupa’ya ilk gönderilmeleri bu şekilde gerçekleşmiştir. Bağdat ırkı güvercinler çok sonraları 1800 lü yılların başlarında bugünkü modern posta güvercinin elde edilmesi sırasında kullanılacaklardır. 1190 lı yıllarda Bizans İmparatorluğu aracılığı ile Anadolu’ya da hakim olan Haçlı orduları, İskenderun ile İstanbul arasında Bağdat güvercinlerini kullanarak bir haberleşme sistemi yaratmayı başarmışlardır. Bağdat güvercinlerinin Anadolu’da kullanımları 1200 lü yılların başında bu şekilde başlamıştır. Bir yüz yıl kadar sonra Osmanlıların Anadolu’da egemenlik kurmalarını takiben bu güvercinlerin kullanımının devam ettiği bilinmektedir. Osmanlı ordularının seferleri sırasında sepetler içinde bir çok güvercin taşındığı ve bunların haberleşme amacı ile kullanılan Bağdat güvercinleri olduğunu tarih kitapları yazmaktadır. Görüldüğü gibi Osmanlılar da başlangıçtan beri savaşlarda haberleşme amaçlı posta güvercini kullanmaktadırlar. Hatta Diyarbakır’ın Osmanlı topraklarına katılması böyle bir güvercinin ulaştırdığı haber sonucu olmuştur. Şah İsmail ve onun denetimindeki Karahan komutasında bulunan İran orduları, Diyarbakır kalesini kuşatmıştır. Kale halkı kuşatmaya karşı direnmiş ancak açlık ve kıtlık sonucu teslim olma noktasına gelmiştir. Tam bu noktada halkın imdadına bir posta güvercini yetişmiş ve Osmanlı ordusunun Bıyıklı Mehmet Paşa komutasında büyük bir ordu ile İstanbul’dan yardıma geldiği haberini getirmiştir. Bunun üzerine halk direnişe devam etmiştir. Bu ordunun Diyarbakır’a ulaşması sonrası 10 Eylül 1515’de Diyarbakır Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bu tarihten sonra her 10 Eylül gününde Diyarbakır’da kurtuluş şenlikleri düzenlenmesi bir gelenek haline gelmiştir. Bu şenliklerin en önemli özelliklerinden biri de güvercin yarışmaları düzenlenmesi ve yarışı kazananlara altın olarak ödül verilmesidir. Bu gelenek, Diyarbakır’da 400 yıl yaşatıldıktan sonra ne yazık ki I. Dünya savaşının kıtlık dolu yıllarında ve onu izleyen Cumhuriyet döneminde unutularak terk edilmiştir. Osmanlı’da posta güvercini yetiştiriciliği askeri amaçlı olarak ele alınmaktadır. Bu konuda elimizdeki en eski belge 1890 tarihlidir. Bu belge, Osmanlı ordusunda askeri amaçlı posta güvercini yetiştirilmesini öngörmektedir. Bu tarihten itibaren Osmanlı ordusu posta güvercini alımları yapmakta ve bunların eğitimi ile ilgili çalıştığını bilmekteyiz. 1897 tarihli bir belgede “güvercin posta muhafazası” adlı bir icadın Paris’teki Osmanlı büyük elçiliğine gönderildiğini öğreniyoruz. 1895 yılında yazılmış “posta güvercinlerinin terbiyesi” adlı bir yazı Osmanlı devlet arşivinde bulunmaktadır. Gene savaş zamanı Kerç ile Kefe ve Sivastopol arasında haberleşmede kullanılmak üzere posta güvercini eğitildiği 1898 tarihli bir belge ile bilinmektedir. 1895 tarihli bir başka belgeden ise, Rus filosunun Karadeniz’deki manevraları nedeni ile İstanbul ve Nikolajow veya Sivastopol arasında haberleşmenin sağlanması amacı ile Büyükdere’deki Rus büyükelçisinin konağının bahçesine bir posta güvercini istasyonu kurulduğunu öğrenmekteyiz. Bu yıllarda posta güvercinleri askeri amaçlarla kullanılmakla birlikte ordu içinde sistemli bir organizasyon bulunmamaktadır. Posta güvercinleri bu dönemde resmen Türk ordusunda bir haberleşme aracı olarak tanınmış değildir. Çıkartılmış olan bazı talimnameler ile konu düzenlenmiş durumdadır. Ancak ordu içinde bu konuda bir sistem kurabilme çabaları gözlenmektedir. Bu amaçla 16 ekim 1901 tarihinde ordu içinde “Türkiye Güvercin Postaları” kurulması için bir karar alınmışsa da düzgün bir askeri yapılanma oluşturulamamıştır. Oysa o yıllarda, Birinci Dünya Savaşı sonrasında (1918) Fransız ordusunda yararlanılabilir durumda 30.000 posta güvercini bulunduğu bilinmektedir.
AVRUPA’DA GÜVERCİN POSTALARI
1900 lü yıllara gelindiğinde, Avrupa’da Posta güvercini kullanımı oldukça gelişmiş durumdadır. 1870-1871 yılları arasında bir yıllık süre içinde Avrupa’da posta güvercinleri ile taşınan posta sayısı, 115 bin resmi ve 1 milyon gayri resmi olmak üzere 1.115.000 kadardır. İlgililerin o yıllarda yaptığı bir hesaba göre, bir yıl içinde taşınan bu posta eğer kitap haline getirilmiş olsaydı 500 ciltlik bir kütüphane oluşturabilirdi. Bu kadar çok mektubun taşınabilmesinde Mösyö Drajon adlı bir kişinin geliştirdiği “Hardbin” yöntemin payı çok fazladır. Bu yöntemde güvercinlerle gönderilecek mektuplar fotoğraf tekniği kullanılarak 1/800.000 oranında küçültülebiliyordu. Bu yöntemle çekilen fotoğraflar, jelatin bir zar üzerine nakledildikten sonra, bu zar bükülerek, bizim şu an kullandığımız ilaç tüplerine benzer ağzı kapaklı alüminyumdan yapılma bir kap içine koyuluyordu. Bu küçük tüp ya güvercinin ayağına ya da kuyruk teleklerinin ortasındaki tüylerden birine bağlanıyordu. Eğer ayağa bağlanacaksa kuşun dengesini yitirmemesi için her ayağa birer tüp bağlanmaktaydı. Tüplerin bağlanması sırasında bal mumuna batırılmış ipler kullanılmaktaydı. Bu şekilde üzerine tüp bağlanan güvercinler uçuruluyordu. Güvercinler varması gereken yere ulaştıktan sonra, postanın okunabilmesi için, amonyaklı su içinde işleme tabi tutulması gerekiyordu. Bu sistem sayesinde gerçekten çok sayıda mektup aynı anda taşınabilmiştir.
CUMHURİYET YILLARINDA POSTA GÜVERCİNİ YETİŞTİRİCİLİĞİ
Osmanlı sonrası Cumhuriyetin ilk yıllarında da ordu içinde posta güvercinlerinin önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Ülkemizde güvercinler konusunda yayınlanan ilk kitap 1925 tarihlidir. Bu kitap posta güvercinleri ile ilgili olup Osmanlıca’dır. Nuri Halil adlı bir yüzbaşımız tarafından yazılmış olan 48 sayfalık bu kitap, “Muhabere vasıtalarından güvercin usul-i talim ve terbiyesi” adını taşımaktadır. Bu kitaptan öğrendiğimize göre 1925 yıllarında ordu içinde bir takım düzenlemeler yapılmış olmakla birlikte, hala posta güvercinleri konusunda ciddi bir yapılanmanın olmadığını anlıyoruz. 1931 ve 1936 yılları arasında Cumhuriyet arşivi kataloglarında posta güvercini yetiştiriciliği ile ilgili çeşitli kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlardan o dönemde posta güvercini alış verişinin Rusya ile yapıldığı anlaşılmaktadır. Rusya’dan güvercin istasyonları, muhabere malzemeleri, güvercin maskeleri ve selloloit halka (Marka) alındığı bu kayıtlarda görülmektedir. 1936 yılına ait bir kayıtta 5000 adet selloloit halka sipariş edilmiş olması ordunun posta güvercini sayısı hakkında kısmen bir fikir vermektedir. 1938 ve 1953 yıları arasında Türk Ordusunda posta güvercini yetiştiriciliğinin daha da yaygınlaştığını konu ile ilgili bazı belgelerden anlamaktayız. Özellikle 2. Dünya savaşı yıllarında, savaş sırasında posta güvercini kullanımının dünyada yaygınlaştığı yıllarda ülkemizde de bu konuda bir hareketlenme yaşanmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğü arşivinde bulunan bazı belge ve yazışma kayıtlarından anladığımıza göre 1954 yılı başında Türk Ordusunda posta güvercinlerinin muhabere (haberleşme) amaçlı kullanımına son verilmiştir. Günümüzde posta güvercini yetiştiriciliği daha çok sportif ve yarış amaçlı olarak yapılmaktadır. Posta güvercini yetiştiricileri dünyada çok ciddi ve büyük örgütsel donanıma sahiptirler. Dünyanın neredeyse her ülkesinde kulüpleri bulunmaktadır. Ülkemizdeki posta güvercini yetiştiricileri de son yıllarda hızla örgütlenmekte ve çeşitli dernek, kulüp gibi organizasyonlar altında toplanmakta ve yarışlar düzenlemektedirler.
CASUS VE PROPAGANDİST POSTA GÜVERCİNLERİ
Konu iletişim olduğunda işin içine başlangıçta tahmin edilemeyen bazı hususlarda katılabiliyor. Türkiye Cumhuriyeti yeni kurulduğu dönemlerden itibaren stratejik önemi nedeni ile çeşitli casusluk ve özellikle de 2. Dünya savaşı sonrası soğuk savaş yıllarında SSCB kaynaklı propaganda faaliyetlerinin etkisi altında kalmıştır. Bu faaliyetlerde bir çok araç kullanılmakla birlikte posta güvercinleri de kullanılmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğü arşivleri incelendiğinde bu konuda bir çok şaşırtıcı belge ile karşılaşılmaktadır. Bu belgeler, Türkiye içinde bulunan ve yabancı ülkeler adına çalışan casuslara yurt dışından gönderilen haberlerden, sadece propaganda amacı ile gönderilen çeşitli mektup ve broşürlere kadar değişiklik göstermektedir. Posta güvercinleri ile sürdürülen bu tür faaliyetlerin saptanması üzerine, Türk yetkili makamları çeşitli önlemler alarak korunabilme yoluna gitmişlerdir. İlk alınan önlem ayağı halkalı her türlü kuşun sağ ve diri olarak bulunması halinde yetkili makamlara teslim edilmesi zorunluluğunun getirilmiş olmasıdır. 1938 yılında o dönemdeki adı Dahiliye Vekaleti olan İçişleri Bakanlığından bütün valiliklere gönderilen belgelerden bunu anlamaktayız. Bu zorunluluk sonraki yıllarda da bazı değişikliklerle birlikte devam etmiştir. Bu uygulamaya bağlı olarak ele geçen her türlü ayağı halkalı kuşun İçişleri bakanlığına ve posta güvercinlerinin de en yakın askeri garnizona teslim edilmeleri gerekmektedir. Bu uygulama Türk ordusunda kullanılan posta güvercinleri ile yabancı ülkelere ait posta güvercinlerini de içermektedir. (O yıllarda Türk ordusunda haberleşme amacı ile kullanılan posta güvercinlerinin ayağında alüminyum bir halka ve selloloit bir bilezik bulunmaktadır. Alüminyum halka üzerinde Türkiye Cumhuriyeti’nin simgesi olan T.C işareti ve kuşun numarası yazılıdır.) Bu uygulama ile casusluk faaliyetleri engellenmeye çalışılırken bazı bilimsel çalışmalar da istenmeden engellenir hale gelmiştir. Çünkü kuşların ayağına takılan halkalar sadece casusluk ve propaganda amaçlı değil, çoğunlukla bilimsel amaçlarla takılmaktadır. Bilimsel amaçlarla ve özellikle kuşların göç yolarının saptanabilmesi amacı ile yapılan halkalama çalışmaları sonucu, bugün kuşlar hakkında bir çok bilgi elde etmiş durumdayız. Uluslar arası ornitoloji (kuşbilim) birliklerinin aldığı kararlar gereği bu tür kuşların taşıdıkları numaraların ait oldukları istasyonlara bildirilmeleri gerekmektedir. Türk hükümetlerinin ilgili birliklerce uyarılması üzerine, ilk tedbir olarak bu konudaki haberlerin basına yansıması yasaklanmıştır. Böylelikle hem ülkemizin uluslar arası topluluklarda bilime destek olmayan görüntüsü kısmen engellenmek istenmiş hem de casusların bu bilgileri gazeteden öğrenmelerinin önüne geçilmeye çalışılmıştır. Çünkü gazete haberlerinde kuşun ayağında bulunan mesaj aynen yayınlanmaktaydı. Bu konuda Emniyet Müdürlüğü arşivinde, İçişleri Bakanlığı tarafından 1938 ile 1960 yılları arasında valiliklere gönderilmiş bir çok uyarı yazısı bulunmaktadır. Daha sonra haber taşıyan ayağı halkalı güvercinlerle bilimsel amaçlı halkalı kuşlar birbirinden ayrılma yoluna gidilmiştir. Bilimsel amaçlı kuşların Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Enstitüsü Müdürlüğüne gönderilmesine karar verilmiştir. Bu konuda bakanlık ve üniversite arasında 1958 tarihli yazışma belgeleri mevcuttur. Üniversite daha sonra bunları biriktirip yıllık olarak yayınlama yoluna gitmiştir. Böylece bilimsel çalışmalara destek olunma yoluna gidilmiştir. Örneğin 1952 yılı ile 1953 yılları arasında ele geçirilen ayağı halkalı kuş sayısı 64 tanedir. İlgili üniversitenin 1961 yılında listelediği ayağı halkalı kuş sayısı ise 24 tanedir. Bu yıllarda ayağında bir posta muhafazası içinde yazılı bilgiler taşıyan bir çok posta güvercini çeşitli şekillerde ele geçirilmiştir. Emniyet Genel Müdürlüğü arşivlerinde bu konuda çeşitli belgeler bulunmaktadır. Ben burada konuyu fazla uzatmamak açısından bunlardan birkaç örnek aşağıya aktarmak istiyorum.
- 12 Kasım 1954, Kırklareli Vize ilçesi yakınlarında bulunan ölü bir posta güvercinin ayağından çıkan Bulgarca notun tercümesi: “BOEF bu güvercini salıyorum. Brodileşka patikasında 430.5 LOLO’ya söyle bize yemek bıraksın.”
- 17 Şubat 1944, Kars ili Sarıkamış ilçesi yakınlarında canlı olarak bulunan bir posta güvercininin ayağından çıkan Rusça notun tercümesi: “Haber veriyorum ki 3 parti gönderdim. İstikameti iyi tayin ediyorlar. Yumuşak ve hafif bir hava esiyordu. 12.95 kampı”
- 21 Temmuz 1938, Edirne’de ele geçirilen bir posta güvercininin ayağından çıkan Arapça notun tercümesi: “Onlar başları üzerinde uçuşan kuşları, kanatlarını açıp kaparken görmüyorlar mı? O kuşları havada tutan yalnız esirgeyen tanrıdır. O her şeyin iç yüzünü görür. Yoksa esirgeyen tanrıya karşı size yardım edecek askeriniz mi vardır? Siz kafirler ancak aldanmaktasınız. Şayet o rızkınızı tutacak olursa size rızkınızı kim verebilir? Hayır onlar boyun çekmekte ve haktan nefret etmekte ayak dirediler. 16.6.1938”
- 20 Mart 1939, Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde yakalanan Fransızlara ait bir posta güvercininin ayağından çıkan Fransızca notun tercümesi: “14 3 1939 saat 22 –23 raddelerinde Meydanekbez’e 40 müsellah hücum ettiler. Müsellahlar 200 mermi endaht ettiler. Hasarat yoktur. Bir kadını sağ omzundan yaraladılar. Müsademeden evvel telefon hatları Meydanekbez’e 2 km. kala kesilmiştir...” Bu notun Kürtdağında harekat yapan Fransız birliklerinin kendi iç haberleşmesi olduğu belirlenmiştir.
- 12 Ekim 1958, tarihinde Edirne ili İsmailce bölgesinde yakalanan bir posta güvercininin ayağından çıkan Bulgarca notun tercümesi: “Fişre’de traktör, nöbette 2 adam”
FİZİKİ ÖZELLİKLERİ
Normal güvercinlere göre biraz daha iri yapılı ve gramajlıdırlar. Düzgün biçimli yuvarlak bir kafa şekilleri vardır. Takka , perçem gibi uçuşu engelleyecek özellikleri bulunmaz. Gözler biraz iri olup “inci göz” tabir edilen şekilde olanları makbuldürler. Göz renkleri kırmızıdır. Göz rengi, kuş seçiminde alıcılar arasında önemli kriterlerden biridir. Göz çevresi halkası beyaz renk olup biraz belirgin olmaktadır. Siyah renk olan gaga, orta uzunlukta ve kalınlıktadır. Ayaklar paçasız ve açık kırmızı renktedir. Ayak parmakları biraz uzundur. Bacaklar da gene biraz uzun ve yay gibi gergin olurlar. Dik duruşlu ve gerçekten de sportmen bir görünümü olan güvercinlerdir. Kanatlarını kuyruğun üzerinde taşırlar ve kuyruk 12 telekten oluşur. Kanatlarda 10 ar telek bulunur ve en baştaki teleğin biraz dışa doğru bakması tercih nedenidir. Kanat altı örtü tüylerinin düzgün ve iyi gelişmiş olmasına dikkat edilir. Bu tüyler uçmayı kolaylaştırmaktadır. Farklı renk çeşitleri bulunmaktadır. Mavi, kırmızı, beyaz gibi renkleri yaygındır. Beyaz ve düz renkleri haricinde kanat üzerinde iki sıra koyu tonlu şerit bulunmaktadır. Genellikle kanat ve kuyruk kuşun kendi renginde olmaktadır. Bazen beyaz ile eşlemelerden kaynaklanan ve kanat telekleri beyaz olan kuşlara da rastlanmaktadır. Bu tür renk yapılanmalarının kuşun değeri üzerinde bir etkisi yoktur. Bu güvercinlerde asıl aranılan özellik uçuş performanslarıdır. Posta güvercinlerinde kuşun soyu çok önemlidir. Her kuşun bir şeceresi vardır. Kuşların ayaklarına daha yavru iken takılan markalarda kuşun hangi soydan geldiği belirtilir. Bu markanın karşılığı olan bir de kart olur. Buna “Pedigre” denilir ve bir çeşit kuşun nüfus kağıdı gibidir. Kalitesi test edilmiş bilinen soyların devam ettirilmesi gerekmektedir. Posta güvercini yetiştiricileri soyu belli olmayan kuşları kesinlikle almazlar. Bu tür kuşlar değersiz olarak kabul edilmektedir. Hatta bu konuda Belçikalıların atasözü haline gelmiş bir sözü vardır. “İyi soy aldatmaz” denilir.
POSTA GÜVERCİNLERİNDE SEÇİM VE GÖZLERİN ÖNEMİ
Evcil güvercin ırklarının tümünde gözler ırkın saflığını test etmede önemli bir göstergedir. Usta yetiştiriciler kuşun gözlerine bakıp kanında kırılma olup olmadığını anlama yetisine sahiptirler. Posta güvercinlerinde ise gözler daha da önemlidir. Posta güvercini yetiştiricilerimizden Rahmi Bozkır’ın “göz teorisi” olarak adlandırdığı görüşlerine burada kendi anlatımı ile aynen yer vermek istiyorum. Göz teorisi posta güvercinlerinde aranılan fiziksel vasıflarla ilgili olarak ortaya atılan diğer teorilerle beraber kuş seçmelerinde kullanılan bazı vasıflardan bir tanesidir. Genel anlamda konuya bakacak olursak bu vasıflar şu şekilde sıralanabilir. Göz, kanat, kuyruk, ayak, balans, vücut yapısı, tüy kalitesi vs. gibi. Bütün bu gözle görülen ve istenilen vasıflar kuşun mükemmel bir yarışçı veya damızlık olmasına yetmez. Sonuç itibariyle kimi kuşçular kuş seçiminde bu aranılan vasıflara çok ciddi anlamda önem verirken kimi kuşçularda sadece kuşun yarış performansını göz önünde bulundurur. Şu da bir gerçek ki yarışlarda son derece başarılı olan bir kuş mükemmel bir damızlık olacak diye kimse iddia edemez. Zira kuşun yarışçı vasıflarının üst düzeyde oluşu ile damızlık vasıflarının üst düzeyde olması aynı şeyler değildir. Şayet bu iş bu kadar basit olsaydı 2 tane şampiyon kuşu birbirine vurduğumuzda altından sürekli şampiyon kuşlar çıkması gerekirdi. Bir kuşun hakkında kesin karar vermek için onu damızlıkta da deneyip yarışlarda verdiği yavruların performansına bakıp buna göre damızlık vasfının yüksek olup olmadığına karar verebiliriz. Zira en “iyi seçici yarış sepetidir” Kısaca göz teorisinden bahsetmek gerekirse, kuşların gözünde 5 adet dairesel alan mevcuttur. Bütün uzmanların birleştiği tek nokta posta güvercininin göz yapısında bu 5 halkanın veya dairenin bulunması. Bu dairelere verilen isimlerin bazıları kişilere göre değişse de aranılan vasıflar son derece benzerlik arz ediyor.
1-Circle of pupil (Göz bebeği)
2-Circle of adaptation (Göz bebeğini çevreleyen daire)
3-Circle of correlation (İristen önceki son daire)
4-İris
5-Breeding circle (Damızlık dairesi), (Sağlık dairesi) veya yaygın ismi (Vermeyen ring)
1) Göz bebeği: Posta kuşunda en önemli özelliklerden bir tanesidir. Rengi siyah olmalı ve oval veya yuvarlak olmalıdır. Kuşun gözünü güneş ışığına tuttuğumuzda göz bebeğinin mutlaka buna refleks gösterip adete toplu iğne başı gibi küçülmelidir. İyi bir güvercinde göz bebeği mutlaka küçük olur. Göz bebeği büyük olan güvercinler uzun ve zorlu yarışları bitiremez. Zira bu güvercinlerin gözleri güneş ışınlarından çok fazla etkilenir.
2) Göz bebeğini çevreleyen daire: Bu dairenin içersinde güvercinlerin yarışçı özeliklerini gösteren yatay ve dikey çizgiler mevcuttur. Bu çizgiler hızı ve kuşun takribi mesafeni gösterir. Bunun dışında iyi bir damızlık güvercinde bu dairenin etrafını çevreleyen hat testerenin dişlilerini anımsatır.
3) İristen önceki son daire: Bu daire anladığım kadarıyla sadece renk ifade ediyor ve vites kuşlarında geniş olurken maraton kuşlarında dar oluyor. Birçok rengi vardır. Bunlar sarı, yeşil, mavi, gri, beyaz, menekşe vs. gibidir. Bütün renkler yarış kazanabilir. Sarı ve sarı yeşil kapsamlı bir göz rengidir. Beyaz ve gerçek dominant menekşe bir numaralı damızlık gözüdür. Eşleştirmelerde buna dikkat edilir ve zıt göz rengine sahip kuşlar birbirleri ile eşleştirilir.
4) İris: Genellikle posta güvercinlerinde iris gözdeki en önemli daire olmakla birlikte renk itibariyle kırmızı ve kahverengi vb. gibi çeşitlilik arz edebiliyor. İrisin koyu ve canlı bir renge sahip olması aranılan bir özellik. Ayrıca iyi bir yarışmacıda iris düz bir satha sahip iken iyi bir damızlıkta pütürlü olmalıdır. Benzetmek gerekirse irise baktığınızda iyi bir damızlıkta dağlar ve vadileri andıran yükseklik ve düzlükler görülmelidir. Ayrıca bu kırmızı rengin arasına kuşun göz halkasına bağlı olarak beyaz veya siyah gibi renk granüllerinin yer alması da ayrı bir özelliktir. Damızlık güvercinde iris göz bebeği istikametinde yüksekten alçağa doğru inen bir step sergiler.
5) Damızlık dairesi: Gözün en dış çevresinde yer alan son halkadır. Bu halka her kuşta mevcut değildir. Bu daire göze kan pompalar ve besler. Kuşun sağlıklı olup olmadığını bu halkaya bakarak anlayabiliriz. Bütün bu anlatılanlar ve yazılanlar sadece bir teoridir. Bu nedenle bu teoriye inanan ve uygulayıp başarılı olan bir çok kuşçu olduğu gibi inanmadığı halde başarılı olan kuşçular da bulunmaktadır. Burada tercih yapmak kişilere kalıyor. Benim şahsi fikrim fanatiği olmamak şartıyla bütün teorileri dikkate alıp kuşun aranılan ve istenilen vasıflara sahip olup olmadığına dikkat etmektir. Özellikle damızlık seçiminde göz teorisine yüksek oranda inanıyorum. Ancak son karar aşamasında mutlaka yarış sepetine güvenmeliyiz.
YÖN BULMA YETİLERİ
Genel olarak güvercinlerin ve özellikle de çok uzun mesafeleri kat eden posta güvercinlerinin yönlerini nasıl buldukları hep merak edilen, hayret uyandıran ve gizemli bir konu olma özelliğini korumuştur. Bu konuda zaman içinde çeşitli görüşler ileri sürülmüş ve bir çok deney yapılmıştır. İlk önceleri güvercinlerin yer yüzü şekillerini ezberledikleri üzerinde durulmuştur Daha sonraları ise güneşin ve yıldızların konumlarına bakarak yönlerini ayarlayabildikleri saptanmıştır. 1947 yılında geliştiren yeni bir varsayıma göre de güvercinlerin yerin manyetik alanını yön bulma amacı ile kullanabildikleri ortaya çıkartılmıştır. Dünyadaki manyetik alan, yer kürenin çekirdeğinde erimiş halde bulunan ve hareketli olan demirden kaynaklanmaktadır. Bu manyetik alan, yer kürenin içinden, okyanuslardan ve atmosferden geçerek bir kutuptan diğerine ulaşan oval biçimli akış çizgileri şeklindedir. Bu aynı bir mıknatısın kutupları arasına demir tozları serpiştirildiğinde oluşan çizgilere benzemektedir. Yeryüzündeki manyetik akım çizgileri, jeomanyetik ekvatorda yatay durumdayken, kuzeye ve güneye doğru gidildikçe daha dik açılarla kesişir konuma gelir. Alanın şiddeti kutuplara yaklaşıldıkça artar. Ekvatorda ise daha zayıftır. Dünyada yaşayan bazı canlıların bu alanın şiddetini ve eğim açısını saptayabilen Manyereseptör adı verilen alıcılara sahip olduğu deneylerle belirlenmiştir. Bu alıcılara sahip canlıların bu sistemi yer küre üzerinde alan bulmakta kullandıkları saptanmıştır. Bu tür alıcılara sahip olan canlılar arasında bazı mikroorganizmalar, kuşlar, balinalar, bazı balıklar bulunmaktadır. Bir tür iç pusula olarak adlandırabileceğimiz bu sistem, güvercinlerde sinir sistemine yuvalanmış küçük manyetik mineral birikimleri ile sağlanmaktadır. Güvercinlerin kafatasları ile beyinleri arasında bulunan bu ferromanyetik tanecikler, yerin manyetik alanına karşı duyarlı birimlerdir. Pusulanın ibresi gibi düşünebileceğimiz bu mineral tanecikleri, yeryüzünün manyetik alanındaki değişimlerden etkilenmekte ve ilişikte bulundukları sinir hücrelerinde bir implus (uyarı) meydana getirmektedirler. Bu impluslar sinir sistemi aracılığı ile beyine iletilmekte ve güvercin gerekli hareketleri gerçekleştirmektedir. 1947 yılında geliştirilen bu varsayım uzun yıllar genel kabul görmüştür. Ancak son dönemde bu konuda yeni bir varsayım daha ortaya atılmıştır. Bu varsayıma göre güvercinler, koku duyguları sayesinde hedeflerine ulaşabilmektedirler. Koku varsayımı ilk kez 1972 yılında F. Papi tarafından ileri sürülmüş ve 1980 yılında Almanya’da Hans Wallraff tarafından hafifçe değiştirilerek son halini almıştır. Bu varsayıma göre her coğrafi bölgenin uçucu maddelerden oluşan kendine özgü bir kokusu vardır. Yapılan araştırmalar güvercinlerin yön bulmasına yarayan kokuların havada aeresol halinde değil, molekül halinde bulunduklarını ortaya çıkartmıştır. Posta güvercinlerinin bu kokuları tek tek tanıdıkları düşünülmektedir. Bu güvercinlerin yavrularının bile farklı yönden esen rüzgarların, farklı kokular taşıdığını daha uçmaya başlamadan öğrendiği ve yaşadığı bölgenin bir koku haritasını çıkarttığı kabul edilmektedir. Uçmaya başladıktan sonra ise, farklı bölgelerin kokularının bu haritaya ilave edilerek haritanın geliştirildiği varsayılmaktadır. Bu konuda bir çok deney yapılmakta ve varsayım desteklenmeye çalışılmaktadır. Özellikle koku alma duyuları geçici olarak köreltilen güvercinlerin tanımadıkları bir bölgeden geri dönemedikleri gözlenmiştir. Ancak bölgeyi önceden tanıyorlarsa geri gelebilmektedirler. Bugün koku varsayımı genel olarak kabul edilen bir görüş durumundadır. Ancak diğer yön bulma yetileri ile birlikte ve duruma göre kullanıldığı düşünülmektedir. Bu konudaki çalışmalar ve araştırmalar devam etmektedir.
POSTA GÜVERCİNLERİNİN BAKIMI VE YETİŞTİRİLMESİ
Posta güvercini yetiştirmek, diğer güvercin ırkları yetiştiriciliğine göre daha fazla maddi ve manevi özveri gerektirmektedir. Posta güvercini yetiştiriciliğinde sabır şarttır. Bu güvercinler aynı bir sporcunun olimpiyatlara hazırlanması gibi ciddi ve disiplin altında çalıştırılırlar. Bu güvercinlere, düzenli uçuş ve yarışa yönelik antrenman uçuşları yaptırılır. Antrenman uçuşları sırasında belli uzaklıklara bir program dahilinde götürülüp bırakılmaları gerekmektedir. Bakımlı ve sağlıklı olmaları için çok ciddi anlamda bilgi ve hizmet gereklidir. Belli hastalıklara karşı düzenli aşılarının yapılması, beslenme rejimlerinin kuşun geçirdiği dönemlere bağlı olarak ayarlaması, sürekli hastalık takibi ve ilaç tedavisi, vitamin ve mineral takviyeleri şarttır. Bütün bunlar, fazladan bir özeni gerektirmektedir. Bu aynı zamanda maddi olarak ek bir bütçe ayrılmasını da zorunlu kılmaktadır. Posta güvercinlerinin bir yıl boyunca geçirdiği birbirinden farklı 4 dönem bulunmaktadır. Kuşun içinde bulunduğu döneme göre uygun bakım uygulanması gerekmektedir. Bu dönemleri şu şekilde sıralayabiliriz.
1 ) Tüy değiştirme dönemi
2 ) Kış Dönemi
3 ) Yarış dönemi
4 ) Yavru dönemi
Tüy Değiştirme Dönemi : Bu dönem kabaca eylül ayı başından başlayıp aralık ayı başına kadar devam eder. Bu iki aylık dönem içersinde güvercinler eskiyen tüylerini belli bir düzene göre kendiliklerinden değiştirirler. Bu aynı zamanda yaklaşan kış ayına karşı bir hazırlanma evresidir. Bu dönemde kuşlarda aşırı bir stres hali vardır. Sürekli kaşınır ve gagaları ile tüylerini yolabilirler. Bu dönem çeşitli hastalıklara yakalanma açısından hassas bir dönemdir. Yetiştiricilerin uyanık ve dikkatli olmaları gerekir. Kuşların bu dönemi daha sakin atlatabilmeleri için, tüy dönemi öncesi eşlerin birbirinden ayrılması yerinde olur. Aynı zamanda tüylerin yenileniyor olması fazladan vitamin ihtiyacı doğurur. Beslenme yek karışımlarının da yeni döneme göre ayarlanması gerekir. Tüy değiştirme döneminde özellikle A, D, E, B vitaminleri içeren kompleks bir vitamin takviyesi şarttır. Örneğin Polivitamin Forte (Eczacıbaşı) adlı vitamin bu dönem için sularına karıştırılarak verilebilir. Bunun yanı sıra kesinlikle protein takviyesi gereklidir. Çünkü vücut dokularında önemli görevler yapan proteinler, % 88 oranında tüylerin yapısı içinde yer alırlar. Protein açısından yüksek yemlerin başında mercimek, bezelye, soya fasulyesi, fasulye ve fiğ sayılabilir. Her yetiştiricinin tercihi değişmekle birlikte, bu dönem için örneğin şöyle bir yem karışımı önerilebilir. % 30 Mercimek, % 25 Buğday, %20 Ak Darı, %20 Mısır, %5 kenevir
Kış Dönemi : Bu dönem kabaca aralık ayı başından başlayıp şubat ayı başına kadar sürer. Bu dönemde yuvada erkek ve dişiler birbirinden ayrı tutulurlar. Ancak birbirlerini görmeleri engellenmemelidir. Ayrı durmaları bize hem yeni eş döneminde istediğimiz çiftleri damızlığa ayırabilme olanağı sağlar, hem de kuşların gerekli kızgınlığa ulaşmalarını ve eş dönemine iyi ve istekli olarak girmelerini doğurur. Posta güvercinleri kış döneminde fazla uçurulmazlar ve bir tür dinlenmeye alınırlar. Bu dönemin sonlarına doğru kuşların özellikle PMV 1, Pox, Salmonella gibi hastalıklara karşı aşılatılması uygundur. Aynı zamanda diğer hastalıklara ve özellikle CRD ve Trichomonas gibi hastalıklara karşı tedavi bakım uygulanır. İç parazit ve Cocidiosis olasılığına karşı önlemler alınır. Gerçekten sağlıklı olduğuna inanılan kuşlar eş dönemi için damızlık olarak ayrılır ve yarış dönemi için hazırlanırlar. Kış döneminde kuşların fazla yağlanmalarını önlemek gereklidir. Bu dönemde kuşlar fazla uçurulmadıklarından yağlanma eğiliminde olurlar. Bu açıdan verilen yem oranları yeniden ayarlanır. Yağ oranı yüksek olan kenevir, yulaf, mısır ve darı gibi yemler azaltılır ya da hiç verilmez. Bu dönem için örneğin şöyle bir yem karışımı uygulanabilir. % 30 Buğday, %30 Mısır, % 20 Mercimek, %20 Ak Darı.
Yarış Dönemi : Mart, Nisan ve Mayıs gibi bahar ayları posta güvercinlerinde yarış dönemi olarak kabul edilir. Bu dönemde yarış için ayrılan kuşlar belli bir uçuş antrenmanına tabi tutulur ve yarışa hazır hale getirilirler. Yarış için ayrılan kuşlar en sağlıklı ve en güvenilir kuşlar olmalıdır. Antrenmanların başlaması ve yarış sezonunun açılması ile birlikte kuşlara uygulanan beslenme rejimi de değiştirilir. Bu dönem bol enerji veren karbonhidrat ağırlıklı bir beslenme daha uygundur. Karbonhidrat oranı yüksek yemlerden, Buğday, Mısır, Arpa, Ak Darı gibi yemlerin oranları artırılır. Yemlere bazı takviyeler yapılabilir. Şöyle bir yem karışım oranı uygulanabilir. % 20 Buğday, %20 Mısır, %20 Ak Darı, % 20 Pirinç, %20 Mercimek. Yarış döneminde gene vitamin ve mineral takviyeleri kuşlarımızı güçlü tutacaktır. Vitamin olarak Polivitamin Forte, (Eczacıbaşı) mineral olarak Depomin Oral Solüsyon (Vetaş) belli aralıklarla takviye olarak verilebilir.
Yavru Dönemi : Şubat ayının ortaları ya da en geç mart ayının başından itibaren güvercinlerde yavru dönemi başlar. Bu dönemde damızlık olarak ayrılan güvercinler kendileri için hazırlanmış özel damızlık bölümde eşe atılarak yavru dönemi başlatılır. Damızlığa ayrılan kuşların, yavru dönemi öncesinde bütün hastalıklara ve parazitlere karşı bakımlarının, kontrollerinin ve aşılarının yapılmış olması gerekir. Unutulmaması gerekir ki sağlıklı yavrular ancak sağlıklı damızlıklardan alınabilir. Yavru dönemi kuşların özellikle vitamin ve mineral ihtiyaçlarının arttığı bir dönemdir. Özellikle E vitamini yavru verimini artırıcı etki yapmaktadır. Bu dönemde E vitamini içeren vitamin takviyeleri uygun olur. (Evisel oral solüsyon) Mineral olarak da özellikle kalsiyum ihtiyacı çok fazladır. Bilindiği gibi yumurta kabuğu kalsiyumdan oluşmaktadır. Bu dönemde damızlık bölümünden çeşitli mineraller içeren grit taşları eksik edilmemeli ve ayrıca sularına mineral takviyesi (Depomin oral solüsyon) yapılmalıdır. Yem karışımları ise protein, karbonhidrat, yağ ve selüloz açısından hepsini uygun oranlarda kapsayacak şekilde daha dengeli olmalıdır. Protein miktarı biraz fazla tutulabilir. Şöyle bir karışım kullanılabilir. % 25 Mercimek, %25 Ak Darı, % 25 Buğday, %20 Mısır, %5 kenevir. Bu dönem için yurt dışında özel hazırlanmış damızlık ve yavru yemleri bulunmaktadır. Genellikle iyi yetiştiriciler bu tür özel karışımları tercih ederler.
ALIŞTIRMA VE ANTRENMAN
Posta güvercinlerinin yaşam süreleri 10–15 yıl kadardır. Bu süre iyi bir bakımla en çok 20 yıla kadar çıkabilmektedir. Yavru posta güvercinleri 30–40 günlük olduklarında yem yiyebilecek ve su içebilecek hale gelirler. Bu duruma gelen güvercinler ana ve babalarının yanından ayrılırlar ve yavrular için hazırlanmış ayrı bir bölüme konulurlar. Böylece diğer kuşlardan gelebilecek zararların önüne geçildiği gibi, daha fazla yem yiyerek gelişmeleri hızlandırılmış olur. Bu dönemde yavrular, özel yavru yemi ile beslenmeye başlarlar. Önlerinde her zaman yem, temiz su ve grit taşı bulunmasında yarar vardır. Her gün düzenli olarak gözlenerek gelişmeleri kontrol altında tutulur. Zaman zaman salma önüne çıkmalarına izin verilir ve tekrar geri içeri girmeleri sağlanır. Böylece kendi yerlerini ve konumlarını öğrenmelerine çaba sarf edilir. Yarış salmasından yuvaya geri girmeyi öğrenmesi biraz zaman alır. Bu konuda sabırlı olunmalıdır. Posta güvercinleri kanattan ilk tüylerini attıktan sonra form tutmaya başlarlar. Bu süre yaklaşık 6–8 hafta kadardır. Bu aşamaya gelen kuşlar grupla birlikte fazla zorlanmaksızın uçurulmaya başlarlar. Uçurulma öncesi yuva ve etrafını görebilecek bir konumda olmalarında yarar vardır. Uçuşlar sabah ve akşam üzerleri olmak üzere günde iki kez tekrarlanmalıdır. Yavruların mesafe uçurulmaya başlamaları için, toplu uçuş sırasında yuvadan iyice uzaklaşıp havada gözden kaybolmaya başlamaları beklenir. Her uçuşta bunu tekrarlayan kuş artık mesafe uçurulmaya hazır hale gelmiş demektir. Mesafe uçmaya alışmaları için ilk önce gene grup halinde en fazla 5 km. uzağa götürülüp toplu olarak bırakılırlar. Geri dönmeyi başaran yavrular için yavaş yavaş mesafe artırılmaya başlanır. Örneğin her seferde mesafe 5 km. daha artırılır. 30–40 km. kadar uzaklıktan bırakılan kuşlar geri gelebiliyorlarsa, artık toplu antrenmanlara son verilir ve kuşlar belli aralıklarla tek tek bırakılmaya başlanır. Bu aşamada kuşun bırakılacağı uzaklığın tespitinde eskiden beri uygulanan klasik yöntemlerden biri, bir önceki uzaklığın yarısı kadar kilometreyi, bir önceki uzaklığa ekleyerek yeni uçuş uzaklığını bulmak şeklindedir. Yani kuş 50 km.den bırakıldığında geri gelmişse, ikinci uçuş uzaklığı 50/2 = 25, 50 + 25 = 75 olarak hesaplanabilir. İlk bırakılan kuş gözden iyice kaybolduktan sonra ikincisi bırakılmalıdır. Böylelikle kuşların birbirini takip etmeleri önlenir. Amaç kuşların kendi yeteneklerini geliştirmesini sağlamaktır. Yarışacak kapasiteye gelebilmeleri için ise 2 yaşını doldurmaları gerekmektedir. Bu süre içersinde kuş belli aşamalardan geçerek gelişir ve yarışabilecek konuma getirilir. Kuş yuvasına geri döndüğünde salma girişinden yuvanın içine girmesi şarttır. Bunu sağlayabilmek için belli bir eğitim uygulanır. Öncelikle kuşlar hiçbir zaman tok karına uçurulmazlar. Yuvasına geri döndüğünde yeminin ve suyunun kendisini o delikten girdiğinde beklediğinden emin olmalıdır. Özetle kuşlara uygulanacak eğitimin temelinde açlık ve beklenen davranışın gerçekleştiğinde açlığında giderilmesi şeklindedir.
YARIŞLAR
Posta güvercinleri soylarındaki genetik yapıya göre belli mesafeleri daha iyi uçabilirler. Bu özellikleri bakımından kabaca kısa, orta ve uzun mesafe uçucuları olarak 3 gruba ayrılarak değerlendirilirler. Uzun mesafe uçanlar ise günlük ve gün aşırı olarak iki kısımda incelenebilirler. Kısa mesafe uçanlar, 100–300 km. arası uçan kuşlardır. Bunlar “vites” olarak adlandırılmaktadır. Orta mesafe uçanlar, 300–600 km. arası uçanlardır. 600–1200 km. arası uçanlar ise uzun mesafe uçucularıdır. Bunlar da “maraton” olarak adlandırılırlar. Kuşun hangi mesafede başarısı daha iyi ise o mesafede yarışa sokulması gerekmektedir. Bir de “all round” olarak bilinen ve bütün mesafeleri iyi uçabilen kuşlar bulunmaktadır. Maraton uçuşlarında kuşlar 12–14 saat arası uçmaktadırlar. Bu tür bir uçuş sırasında ortalama 1000 km.yi 11 saatte kat etmektedirler. Gece bile uçan kuşlar olduğu gibi uçuş sırasında mola verip dinlenen kuşlarda olmaktadır. Güvercinin uçtuğu mesafe harcanan zamana bölünerek hızı bulunur ve böylece hangi güvercinin en yüksek hıza ulaştığı saptanır. Saatteki hızları 90–145 km. arasında değişebilmektedir. Posta güvercini yarışları ülkemizde bu alanda etkinlikler sürdüren dernekler aracılığı ile düzenlenmektedir. Bu tür dernekler başta İstanbul olmak üzere ülkemizin farklı illerinde bulunmaktadır. Pasta güvercini yarışlarına ülkemizde ilgi, Avrupa ülkelerinde olduğu kadar olmasa bile fazladır. İstanbul’da bu alanda etkinlik gösteren 13 tane dernek bulunmaktadır. Bu derneklere üye yaklaşık 2000 güvercin meraklısı bu sporu sürdürmektedir. Gene İstanbul’da 10.000’in üzerinde posta güvercini bulunmaktadır. İlgili dernekler yarış gününü ve hangi etaplar arası yapılacağını önceden bildirirler. Yarışlara katılabilmek için katılımcılardan dernek tarafından belirlenen bir ücret alınır. Tüm katılımcılardan toplanacak olan para, yarış sonunda ilk üç dereceye giren katılımcılar arasında belli bir orana göre paylaştırılır. Her katılımcının bu yarışlar için hazırlanmış özel bir yarış saati olması gerekir. Bu saat sayesinde her kuşun geri dönüş zamanı tam olarak belirlenebilir. Yarış günü geldiğinde yarış kaydı yapılmış olan tüm güvercinler hareket noktasında toplanırlar. Yarışın başlatılacağı yere gönderilmek üzere nakliye aracına bindirilirler. Güvercinlerin nakledildiği araçların içi güvercinler için özel olarak düzenlenmiştir. Klima ve havalandırma sistemine sahiptirler. Yarışın başlatılacağı yere nakledilen güvercinler burada yarışın başlangıç saatinde aynı anda salıverilirler. Böylece yarış başlamış olur. Hangi güvercin en önce yuvasına gelirse, yarışı o güvercin kazanmış olur. Güvercin sahipleri ellerindeki özel yarış saatleri ile bu dönüşü belgelerler. Ülkemizde bu yarışlar, İzmit, İstanbul, Diyarbakır, Kayseri, Bursa, Manisa gibi illerimizden başlatılmaktadır. Örneğin 2002 yılında Diyarbakır-İzmit arasında 10 yarış düzenlenmiştir. Yarış sonrası yuvaya geri dönme yüzdesi bütün katılımcılar hesaba katılarak % 30 civarında olmaktadır. Bu rakam aslında ciddi oranda bir kuşun yarışlar sırasında yok olduğu anlamına gelmektedir. Yuvaya geri dönememe sebepleri arasında, yön bulamamanın yanı sıra yırtıcı kuşlara yem olma ve hatta ne yazık ki avcılar tarafından avlanılma bile bulunmaktadır. Bu yarışmaları yıllar boyunca sürekli kazanan ya da dereceye giren kümeslerin bu konuda istikrarlı oldukları kabul edilmektedir. Yarış yüzdesi % 60’ın altına düşmeyen kümeslerin başarılı oldukları söylenebilir. Yoksa sadece bir yıl yarış kazanmak önemli değildir. Bunun yanı sıra bir yarışmacının yarışa getirdiği kuşların gene % 60’ının yarışta iyi performans gösteriyor olması bir başarı göstergesi olarak kabul edilebilir. Yarışmacı yarışa 20 tane kuş getirir ama sadece biri başarılı olursa bu çok makbul değildir. En az 12 tanesi başarılı olursa bu bir istikrar göstergesidir. Bu yarışlarda aslında yarışan sadece kuşlar değildir. Asıl yarış yetiştiriciler arasındadır. Bu uzun soluklu, sportmence yürütülmesi gereken tatlı bir rekabettir.
HAVA KOŞULLARI
Posta güvercini yetiştirenler gerek yarışlar gerekse antrenmanlar sırasında hava koşullarının iyi gözlemek ve dikkate almak durumundadırlar. Yetiştiriciler uçuş öncesi hava ve rüzgarın durumu ile ilgili bilgileri meteorolojiden aldıktan sonra uçuşa karar vermelidirler. Bu özellikle uzun uçuşlar için gereklidir. Hava şartlarının uçuş için uygun olmadığı zamanlarda kuşlar uçurulmamalıdırlar. Bu şartları şu şekilde özetleyebiliriz.
1) Yağışlı havalarda kuşlar uçurulmazlar. Kar ya da yağmur yağdığı şartlarda, yağış olmasa bile havanın yağma ihtimalinin fazla olduğu durumlarda, kuşları uçurmak uygun değildir.
2) Sis ya da benzeri nedenlerle görüş mesafesinin azaldığı durumlarda, eğer görüş mesafemiz 5 km.den az ise kuşlar uçurulmazlar.
3) Şiddetli rüzgarın olduğu havalarda, eğer rüzgarın hızı saatte 35–40 km.den fazla ise kuş uçurulmazlar.
4) Aşırı sıcak havalarda, örneğin hava sıcaklığı 30–35 dereceden fazla ise kuşlar uçurulmazlar.
Bunun yanı sıra hava koşullarının uçuş için daha uygun olduğu anlar da vardır. Bu koşulları şöyle sıralayabiliriz.
1 ) Hava sıcaklığının 10–15 derece arasında olduğu zamanlar.
2 ) Görüş mesafesinin 20 km.den fazla olduğu havalar.
3 ) Kuru havalar.
4 ) Rüzgarın yönü ile güvercinlerin uçacağı yönün aynı olduğu durumlar.
POSTA GÜVERCİNLERİ İLE HABERLEŞME NASIL YAPILIR ?
Genellikle güvercin yetiştiriciliği üzerine bilgisi olmayan kişilerin en çok merak ettikleri soru sanırım budur. Günümüzde posta güvercinlerinin haberleşme amaçlı kullanımı pek kalmamıştır. Haberleşmenin yerini yarış amaçlı kullanımlar almıştır. Eğer posta güvercinleri haberleşme amacı ile kullanılacaklarsa, bu sistem, duruma göre tek taraflı ya da iki taraflı olarak iki şekilde düzenlenebilir.
TEK TARAFLI DÜZENLEME: Bu düzenlemede, iki nokta bulunur. Bunlardan biri sabittir, diğeri ise değişebilir. Sabit nokta haberin gideceği adrestir. Bu adres kuşun yetiştirildiği ve yuvasının ve eşinin bulunduğu yerdir. Değişken nokta ise kuşun uçuş mesafesi içersinde herhangi bir yer olabilir. Özetle kuş yuvasından alınır ve uçuş mesafesi içersinde herhangi bir yere götürülüp beslenmeye başlanır. Dikkat edilecek nokta kuşların eş olarak alınmaması gerekliliğidir. Eşlerden sadece biri götürülür. Diğer eş yuvada bırakılır. Kuş götürüldüğü yerde uzun süre bulundurulabilir. Bu süre 1–2 sene hatta daha fazla bile olabilir. 5–10 yıl sonra yuvasına geri dönen kuşların olduğu bilinmektedir. Kuş götürüldüğü yerde başka bir güvercinle eşleştirilmez ve tek olarak bakılır. Bu kuş bırakıldığında mutlaka ilk yuvasına ve ayrıldığı eşine geri döner. Böylece kuşu götüren kişi, kuşun ayağına haber bağlayarak serbest bıraktığında kuşun ilk yuvasının bulunduğu yere haber gönderebilir. Eskiden savaşlarda ön cephede hareketli halde bulunan birlikler, sabit olan merkez karargahları ile bu şekilde haberleşiyorlardı. Günümüzde düzenlenen posta güvercinleri yarışmalarında kullanılan yöntem ve mantık aynıdır.
İKİ TARAFLI DÜZENLEME: Bu düzenlemede de iki nokta vardır ancak noktaların ikisi de sabittir. Örneğin biri Ankara’da diğeri Konya’da bulunan iki posta güvercini yetiştiricisi karşılıklı olarak kuşlarını değişirler. Değişim sırasında kuşlar eş olarak değil tek olarak verilirler. Değişilen kuş sayısı kadar haber gönderebilme olanağı bulunmaktadır. Böylece Ankara’daki yetiştirici Konya’dan getirdiği kuşu salıverdiğinde kuşun gideceği adres bellidir. Haber Konya’ya ulaşır. Konya’daki yetiştirici de buna cevap vermek isterse, Ankara’dan getirdiği güvercinlerden birini salıverir. Böylelikle sabit iki nokta arasında karşılıklı haberleşme sağlanabilir. Dikkat edilmesi gereken nokta kuşların götürüldükleri yeni yuvalarında başka kuşlarla eşleştirilmemeleri ve tek olarak bakılmaları gerektiğidir. Eskiden savaşlarda birbirinden belli bir uzaklıkta bulunan iki kale arasında haberleşme bu şekilde sağlanıyordu.
BU SAYFADAKİ YAZI VE FOTOĞRAFLAR
Web sitesinden alıntıdır.